Fatura sana, kâr bana

A -
A +

Pazarlama harcama ve harcatmayla yakından ilgili. Kimin parasını nereye ve kime harcayacağımızı kim tayin ediyor? Masum görünen, ancak çok çarpıcı sonuçlara yol açabilen bir soru bu. Kimin parası kime konusunda dört muhtemel şık var. 1. Kendi parası Kendisine 2. Kendi parası Başkasına 3. Başkasının parası Kendisine 4. Başkasının parası Başkasına. Bir menfaat elde ediyorsak, bunun bedelini ya biz öderiz, ya başkasına ödetiriz, ya da birileri bizim adımıza öder. Yani, mutlaka bir bedel ödenir. Bir bedel ödenmişse, bunun faydası ya bedeli ödeyenedir veya başkasınadır. Yani, ödenen bedel karşılığında birileri bir menfaat sağlamıştır veya sağlayacaktır. Ödenen bedellerle sağlanan menfaatler birbirine karışır, "çorba olur", "kimin eli kimin cebinde" belli olmaz ise, işte o zaman "saatli bomba" çalışmaya başlar, bir milletin hayatı altüst olur, bombalar bir gün birer birer patlar. En küçüğünden en büyüğüne bir harcamanın doğru yere gidip gitmediği, sağlanan menfaatin hayrının görülüp görülmediği önemli. Friedman Matrisi, bu durumu, "etkinlik" ve "verimlilik" üzerinden dört ayrı kategoriye ayırıyor. İnsan kendi cebinden kendine bir şey alırken, ince eleyip sık dokur. Onu mu, yoksa bunu mu alayım diye iyice hesaplar. Satıcıyla sıkı pazarlık eder. Verdiğinin karşılığını olabildiğince fazla almak ister. Aldanmamaya, yanlış yere harcamamaya özen gösterir. Yani, harcamaları "etkin" ve "verimli" olsun ister. İnsan, parasının cebinden çıkacağı, fakat alınan şeyi başkasının kullanacağı durumlarda, mesela birine hediye alırken, doğru şeyi almak için gayret gösterse de, hediye verilen kişi, hediyeyi o kadar beğenmeyebilir, verimli kullanmayabilir. Yeteri kadar değer vermeyebilir, tam faydalanmayabilir. Nasılsa "bedava" diyebilir. Faydası bize ama faturası başkasına gidecek bir şey alırken, davranışımızda önemli bir değişiklik olur. Nasılsa parası benden değil düşüncesiyle olabildiğince iyisini, normalde ihtiyaç duymayıp almayı düşünmeyeceğimiz şeyleri edinmeye bakarız. Şirket adına otel veya uçak seçerken olanları bir hatırlayın. Aldığımız hizmeti beğenmeyiz. Görevlileri azarlar, hatta dayılanırız. Daha fazlasını isteriz. Doğru şeyleri almaya çalışsak da, aldığımızı verimli kullanmayız. Nasıl olsa fatura bize çıkmayacak. Dökülmüş saçılmış umurumuzda değildir. "El elin eşeğini türkü çağırarak arar" hesabı, üstüne vazife olmadığı halde, bir de başkasının parasıyla başkasına hovardalık yapanlar var. "İkramiye çıkarsa fakirlere yardım edeceğim, cami yaptıracağım" diyenler, gibi. "Derenin taşıyla derenin kuşunu vurma" becerisi(!) ile övünenler de var. Gündemdeki konular, bana bunları hatırlatıyor. Bedel ödemeden menfaat elde etmek isteyenler, ödedikleri bedellerin karşılığını aramayanlar, el kesesinden hovardalık yapanlar, gırla gidiyor. Borçlanma, hesap sormama, sel yatağındaki gecekondular, sosyal güvenlik sistemi, ihaleler, vergi verenler ve vermeyenler, kayıtdışı kalanlar, kayıt içindekiler, rüşvetler, soygunlar, yolsuzluklar, suiistimaller ve hatta olimpiyatlarda aldığımız neticeler... daha neler neler. Hepsinde, vermeden almak, ekmeden biçmek, yatırmadan kazanmak, bizim olmayan paraları harcamak, faturaları başkasına ödetmek yok mu? Bedelsiz menfaatin her türlüsünün önü artık tıkanmalı. Bir menfaat varsa, bunun bedeli ödenmeli. Mutluluk kadar bedeller de paylaşılmalı. "Mutluluk benim olsun, bedel başkasının" devri artık kapanmalı.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.