Ne yediğini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim" demişler. Her şeyi yiyenler olsun, bazı şeyleri gıdadan saymayanlar olsun "yiyicilerin" hepsi pazarlama açısından birer tüketici. Tüketicinin olduğu her yerde pazarlamacılar "yerden bitiveriyor". İnsanların yediklerine içtiklerine göre para kazanmanın bir yolunu buluyorlar. Her kesim için ayrı bir strateji ve taktik uyguluyorlar. İnsan olan her yerde pazarlama var ve var olacak. İnsanlar gibi pazarlama da renk renk. Mesela, Gri Pazarlama, saçları ağarmış yaşlı müşterileri hedef alan pazarlamaya verilen isim. Siyah (Kara) Pazarlama, Afrika orijinli siyah derili müşterilere göre özelleştirilmiş pazarlamayı ifade ediyor. Bir de Kahverengi Pazarlama var, ten renkleri kahveye çalan İspanyol kökenli halklara yöneliyor. Sarı Pazarlama Uzak Doğu'daki ırka mahsus. Etnik Pazarlama da var. Yeşil pazarlama, bir yandan çevreci kuruluşları, çevreye saygılı ürünler üreten firmaları, bir yandan da Müslüman nüfusun belli hassasiyetlerine uygun davranan firmaları ve onların uygulamalarını ifade ediyor. Dünyanın düz bir tepsi haline geldiği, renklerin birbirine karıştığı, bireylerin, grupların, toplumların, firmaların, ülkelerin, devletlerin bir yandan kendileri kalarak ve kendi kimliklerini koruyarak, bir yandan da başkalarıyla birlikte yaşamak için fedakârlık yapmayı öğrendikleri yeni dünya düzeninde, yeni düzenlemelere de alışmak mecburiyeti doğuyor. Ulusal hukuk yanında uluslararası hukukun varlığına, millî iradenin paylaşılabildiğine, millî sınırların nitelik değiştirdiğine, firmaların iç içe girdiklerine şahit oluyoruz. Bu gelişmeler beraberinde yeni kurum ve meslekleri ortaya çıkarıyor. Bağımsız denetim ve belgelendirme kuruluşları bunlardan biri ve bunlar günümüz iş dünyasının vazgeçilmez organları haline geldiler. Tedarik zinciri yönetimi, satıcının yönettiği stoklar, taşeronluk, dış satınalma (outsourcing), proje tabanlı yönetim, stratejik ortaklık gibi kavramlar iş dünyamıza iyiden iyiye yerleşiyor. Hepsi, açıklık ve iş birliği gerektiriyor. Organik tarım çiftçiden satıcıya zincirin bütün halkalarının denetlenmesi ve uygunluğunun belgelenmesiyle mümkün oluyor ve giderek yaygınlaşıyor. Gıda ve ilaç üreticileri, yasalarla, tüzüklerle, ilgili kurum ve kuruluşların denetim ve izinleriyle çalışmak mecburiyetindeler. CE işareti taşımayan ürünler AB'nin kapısından içeri giremiyor. Firmalar, ISO'nun 9000li standartlarına uymaz, kendilerini denetlettirip gerekli belgeleri elde etmezlerse dış pazarlara mal satamıyorlar. AB standartları gıda ürünlerinin üretiminden tüketimine varıncaya kadar işimize karışıyor; kokoreççiler, dönerciler tedirgin oluyor. Denetim ve belgelendirme problemleri yüzünden Rusya meyvelerimizi geri gönderiyor. Koşer ve Halal damgaları olmayan gıda maddeleri bazı ülkelere giremiyor. Müşteriler bu işareti taşımayan ürünleri almıyorlar. Tüketiciler-müşteriler çok duyarlı ve çok seçici hale geldiler. Avustralya'da koyunların yünlerini kırparken eziyet yapıldığı gerekçesiyle insanlar İstanbul'da soyunup gösteri yapıyorlar. Greenpeace ve benzeri teşkilatlar dünya çapında faaliyet gösteren bazı firmaları hedef alıp, boykotlara, eylemlere girişiyorlar. Çocuk işçi çalıştırdığı, insan haklarına riayet etmedikleri iddialarıyla dünyaca ünlü marka ve firmaları boykot ediyorlar. Bu yazı, "TSE Helal Gıda Standardı hazırlıyor" haberi üzerine yazıldı. Konu hassas, uzun ve daha da uzayacak gibi. Helal Gıda için önce firmalarımıza güvenmeli, müşterilerimize saygı duymalıyız.