Formülden bahsetmek fırsatı bir kere doğdu, kaçırmayayım. Aylar yıllar öncesinden başlayan faaliyetler ve bunlarla ilgili haberler nihayet dün doruğa ulaştı ve Formula-1 İstanbul milyarlarca insanın hayatında ve hatıralarında yerini aldı. "Her işin bir formülü var", "bu işe bir formül bulmak lazım", "formülünü bileceksin", "bu konuda şu formül işe yarar" tarzı ifadelerden de anlaşıldığı gibi, formül, aşikâr olmayan, değerli, büyük ve çarpıcı etkilere sahip, öze dair ve herkesin bilmediği özet bir bilgi manasına geliyor. Bir çözüm, bir çıkış noktası, bir kurtuluş kapısı îmâ ediyor. Pazarlamada olsun, iş yönetiminde olsun, çeşitli formüllerin varlığına dair bir ön kabul ve o formülü yakalayanın başarılı olacağına, diğerlerinin ıskalayacağına dair yerleşmiş bir inanç var. İnsanlar her yerde, "asgarî emekle azamî kazancın" formülünü arıyor. Pazarlamanın formülünü soruyor. Formula-1 organizasyonunun ne kadar büyük olduğunu, ne kadar çok ve değişik kesimleri ilgilendirdiğini, kimlere neler kazandırdığını burada tekrarlayacak değilim. Herkes yazdı, konuştu. Bunlardan pek azının, kendi işi için bu olaydan birtakım dersler çıkarmaya yöneldiğini düşünüyorum. "Zenginin malı, züğürdün çenesi" hesabı çene çalmak yerine, "Benim Formula'm ne?" "Ben kendi çapımda nasıl bir F-1'in bir parçası olabilirim?" "Acaba ben de kendi işimde/alanımda nasıl bir F-1 başlatabilirim?" gibisinden soruları niye sormuyoruz? F-1 basit bir hız yarışı değil. Bu yarışta hız kadar, teknoloji, araştırma-geliştirme, ekip, organizasyon, yetenek, strateji, taktik, dayanıklılık, cesaret, azim, çalışma, çalışma, çalışma, kararlılık ve hedefe odaklanma gibi çeşitli formüller, tek başına değil, hepsi bir araya geldiğinde oluşturdukları bütün itibariyle yarışıyorlar. 177 ülkede TV'den canlı yayınlanan bu yarış, 19 ülkede yıl boyunca ayrı tarihlerde her yıl tekrarlanıyor ve sürüp giden bu yarışlarda pilotlar ve ünlü otomotiv markaları puan topluyorlar. Kısacası, F-1, çok sayıda özellik üzerinden sürekli değerlemeyle yaşanan zorlu bir mücadele. Tıpkı hayat gibi... F-1 örneğinden anlıyoruz ki, "başarının sade, tek ve basit bir formülü yok!" Başarı arzusu bir hayat tarzı haline gelirse başarılar büyük ve sürekli oluyor. Kolay formüller, ucuz kazançlar, hızlı vur-kaçlar ile milyarlara ulaşılamıyor, ulaşılsa bile kalıcı olunamıyor. F-1 ile ilgili yazılıp-çizilip-konuşulanları topluca düşünüp, edilen bunca laftan sonra, kendi kendime soruyorum: Formula'nın da bir formülü var mı? Varsa, Formula'nın formülleri ne? Şu formüllere ne buyurulur? Formül 1: Oynayacaksan büyük oynamalısın. "Kendi başıma kalayım, küçük olsun benim olsun" anlayışı kimseye kazandırmıyor. Büyük sayılar büyük sinerjileri de, akıl almaz kazançları da beraberinde getiriyor. Şu minik global dünyada devir büyük oynamak devri. Formül 2: Başarı bir ömür ister. Hatta bir ömür, sadece bir an içindir. O anı kurtaran başarıyı yakalar. Yarış pilotları çocukluktan beri pistteler, ömürleri hazırlık, gösteri ve yarışla geçiyor. Organizasyon yıllar boyu sürüyor, yarışlar bir saate kalmadan bitiyor. Saliseleri kazanmak için yıllar harcamak gerekiyor. Formül 3: Farklılıklar zenginliktir. Çeşitlilikler güç kazandırıyor. Çeşitlilik arttıkça bunları buluşturmak da, uzlaştırmak da kolaylaşıyor. Organizasyonda rol alan işletmelerin, markaların, kişilerin, kurumların hem sayılarının hem de çeşitlerinin haddi hesabı yok. Ülkesi, yaşı, mesleği, kültürü, dili, dini itibariyle birbirinden çok farklı milyarlarca insan birkaç saatliğine de olsa F-1 etrafında bir yürek, adeta yeni bir millet haline geliyor. Ve bu sonuç çeşitliliğin gücüyle mümkün oluyor. Ömrünü, sadece bir anın önemli olduğu bir büyük oyuna dönüştürebilenlere ne mutlu!