Dokuz günlük bir tatilden sonra, saniyelerin hayatları değiştirdiği bir iş dünyasında çalışmaya alışmak zaman alıyor, geç kalanlar artıyor. İşi zamanında yapmak, o işi ve doğru işi yapmaktan daha önemli. İnsan iki sebeple geç kalıyor: Elinde olan sebeplerle veya elinde olmayan sebeplerle. İddia ederler ki, elinde olmayan sebeplerle geç kalmak, elde olan sebeplere kıyasla devedeki kulağın üstündeki sineğin kanadı mertebesindedir. Geç kalmanın tek sebebi vardır; o da, işine, toplantısına, dersine, randevusuna, muhatabına, patronuna, müşterisine önem ve değer vermemektir. Nokta. İnsanlar iki kısım: Hep geç kalan, geç kalmayı alışkanlık edinen (geç kalmaktan kurtulmayı bile başaramayanlar); ve geç kalmamaya özen gösteren ve başaranlar. Özen gösterenler hiç geç kalmıyor. Başarıyı geç kalmayanlar yakalıyor. Geç kalanın bahanesi çok, ama hiçbirinin aslı yok... Geç kalmak bir alışkanlık, bir şartlanmışlık ve bir hayat tarzı... Belirsizliklerini, kararsız tavırlarını ve netleşmeyen düşüncelerini bilinçaltına atan kaçış psikolojisindeki kişiler, kararlarında ve hayatında hep geç kalıyor. Gideceği yere, alacağı karara, randevularına, işine, sorumluluklarına geç kalmamak bir tercihle, bir iradeyle mümkün oluyor. "Müşteri kapının arkasındadır" diyen bir kültürün esnafı, dükkânını açmakta hiç geç kalmıyor. Müşterisine saygılı bir markanın servisi müşterisinin zamanına da saygı duyuyor; onu hiç bekletmiyor. Müşterisinin değerini bilen bir bankanın-firmanın çağrı merkezi telefonlara cevap yetiştirmekte hiç geç kalmıyor. Çağın hız zamanı olduğunun bilincindeki bir perakendeci, müşterisini kasa kuyruklarında bekletmiyor. Saygısızlık ve özensizliği huy edinerek işine ve hizmetine geç kalanlara, bu yüzden neler kaybettiklerini birilerinin hatırlatması lazım. Müşterilerin de, hizmetini beğenmedikleri, şikâyet ettikleri firma ve markalarla ilişkilerini kesmekte gecikmemeleri gerekiyor. Müşteriler kendilerine saygı duymakta geç kaldıkça, firmaların saygısızlık ve küstahlıkları daha da artacak. (Pazarola, pazartesi günleri yayınlanır.)