Bayram gelmeden bayramın adı tartışıldı. Şeker bayramı değil dedi diye Başbakana yüklenildi. Bayramların hayatımızın, kültürümüzün bir parçası olduğu, herkesin, her kesimin, her kültürün bayramının farklılığı unutuldu. Bayramınız bayram olsun, mübarek olsun. İsteyen Şeker, isteyen Ramazan, isteyen de Fıtr Bayramı desin ama hiç kimse, "Bayram can pazarına döndü" demesin. Malum, bayramda tatil uzun, yollar kalabalık, trafik sıkışık. Bazı deli sürücüler hariç, hiç kimse, "araç benim değil mi, istediğim gibi kullanırım" diyemez. Biliriz, bildiririz ve de bildirsinler isteriz ki, araçlarda değil ama yollarda hepimiz ortağız. Trafikte hiç kimse bildiğince gidemez, gitmemeli, giderse de, hatası da, haddi de bir şekilde bildirilmeli. Ticarî araçlarda "Sürücü Hatalarını bildirin", "Hatalıysam bildirin" "Nasıl sürüyorum?" türü araç arkası yazılar sayesinde ABD'de kazalar % 20 ilâ % 53 oranında azalmış. Kural ihlallerinin işverenine bildirileceğinden çekinen sürücülerin daha dikkatli davrandıkları görülmüş. Ticarî araçlarda işe yaradığına göre, bu uyarılar neden sivil resmî bütün araçlarda zorunlu olmasın deniyor. İsteyen sürücü, hatasının kendisine bildirilmesini de istesin, böylece kendi kendini denetlemiş olur deniyor. İsteyen belli bir merkeze yönlendirsin, böylece milyonlarca sosyal gözleme dayalı çok değerli bir veri birikimi oluşur deniyor. Bu bilgiler sayesinde trafik güvenliğinin daha artacağı ve tarafların yani, sürücülerin, emniyet birimlerinin, sigorta şirketlerinin, araç sahiplerinin kazançlı çıkacakları iddia ediliyor. Arkadaki sürücülerin dikkati dağılır, kötüye kullanılır, muhbirlere gün doğar, kamu otoritesi zayıflar gibisinden karşı çıkanlar da var. Resmî otoritelerin baskılarına alışmış bir toplumda böylesi bir sosyal baskıyı yerleştirmek elbette kolay değil. Ama hiç değilse cana-mala dokunan konularda, birbirimizi uyarsak hiç de fena olmayacak. "Hatalıysam, lütfen bildirin: ismail.kaya@tg.com.tr" > (Pazarola, pazartesi günleri yayınlanır.)