Hayırlı olsun!

A -
A +

Bu dilek, hem yeni başlangıçlara işaret hem de bir işin tamamlandığına. Başlangıçlardan ve bitişlerden oluşan hayatımızda seçimlerimizi "hayırlı olsun" beklentileriyle yaparız. Her seçimimizin sonunda yeni bir durumla karşılaşırız. Durumların bazısını beğenir, bazılarından rahatsızlık duyarız. Ama, işin sonunun hayır mı, yoksa şer mi olduğunu bilemeyiz. Yeni bir işe başlarız, bize "hayırlı olsun" derler. İşten ayrılırız, "hayırlısı olsun" derler. Kızını-oğlunu everenlere, "hayırlı olsun" deriz. Allah göstermesin, ayrılırlar, yine "hayırlısı olsun" demeye gideriz. Geleceğin belirsizlikleri karşısında hayırlar umarız. "Hayırlıysa beri gelsin, hayırsızsa geri gitsin" deriz. Hayır da şer de, cüz-î irâdelerimizle bizim elimizde. Her durumda, bütün olup bitenlere, hayır gözüyle de, şer gözüyle de bakabiliriz. Hayra da yorabiliriz, şerre de... Biz millet olarak Brüksel'den gelecek hayırlı haberleri beklerken, sokakta birileri, ellerinde pankartlar, "hayır" gösterisi yapıyorlardı. Pazarlama işindekiler, müşterileri için hep "hayırlar" dilerler ama kendilerine "hayır" denmesini, müşterilerinin ağzından "hayır" sözünü duymayı hiç istemezler. Satış işindekiler bilir, müşteriyle konuşurken çok dikkat etmek lazım. Bir kere, konuşma sırasında satış elemanı bizzat kendisi, "hayır" kelimesini veya "hayır" manasına gelebilecek hiçbir ifadeyi kullanmamaya özen gösterir. Zirâ, zihinlerde "menfi" bir pozisyon açılırsa, iş hep tersine gider. İkincisi, konuşma sırasında satışçı öyle konulardan dem vurmalı ve fakat öyle konulara girmemeye de özen göstermeli ki, her ne sebeple ve her ne ile ilgili olursa olsun, müşterinin ağzından asla "hayır" veya hayır manasına gelebilecek sözler çıkmasın. Olumsuz çağrışımlara sahip her kelime, görüşme sonucunda müşterinin kendisine sunulan teklife "hayır" demesine zemin hazırlar. Zira, bu olumsuz çağrışımlar, müşteriyi "olumsuz davranma" konusunda cesaretlendirir. "Hayır" demeyi kendisi için "hayırlı" bir iş olarak görmeye başlar. Satış görüşmelerinde görüşmeyi "kapama" yani "işi bağlama" sırasında başvurulan yollardan biri, "Evet-evet" tekniğidir. Bu teknikte, müşterinin "tava geldiği bir anda" ona, cevabının "evet" olacağı bir dizi sorular sormaya başlanır. Böylesi beş on soruya müşteriden "evet" cevabı alırsınız ve son olarak da teklifinizi bir kere daha özetler, "anlaştık?" diye sorarsınız. Müşterinin cevabı büyük ihtimalle "evet" olacaktır. Bunun üzerine siz de, işi bağlamış insanların iç huzuruyla "hayırlı olsun" der, işi bitirirsiniz. Geçen hafta milletçe derinden bir tarihî "hayırlı olsun!" çektik. Neyin "hayırlar getireceğini" şimdiden bilemiyoruz. Ama adımlarımızı atarken "hayırlar diliyoruz." Başbakan Erdoğan, Brüksel'de önüne sürülen teklifleri kabul etmeyip dönüp gelseydi mi hayırlı olurdu, yoksa, "yüzde yüz tatmin olduk diyemeyiz ama sonuçtan memnunuz" diyerek gelmesi mi, hayırlı oldu? Biz "hayırlı olsun" diyoruz. Bir şeyin, hayır mı, şer mi olduğu, nereden bakıldığına bağlı. Hocanın, biri çiftçi, diğeri çömlekçi iki oğlunun hikâyesi gibi. Kimin gözüyle bakacağız da, "hayırlı oldu" diyeceğiz? "İstediğini yaptıran" tarafın duygularıyla mı, yoksa "istediğini alan"ın bakış açısıyla mı? Bize hayırlı olan, karşı tarafa şer midir? Bir sonuç, iki taraf için de hayırlı, iki taraf için de şerli olamaz mı? Biliriz ki, dengeli alışverişlerde sonuç, her iki taraf için ve ikisine birden "hayırlı" olabiliyor. Hayır umarken şerle, şerden korkarken hayırlarla karşılaşabiliyoruz. Bu gerçeğin farkına varabilsek, üzerimizde ne stres kalacak, ne de ölü toprağı.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.