Tatil kelimesinin kökeni "tadil"den mi gelir merak ederim. Meşguliyetin değiştirilmesi suretiyle dinlenmeyi îmâ ediyorsa, tatil anlayışımıza yeni bir anlam kazandırabiliriz demektir. Siyaset, ekonomi, eğitim, sanki hepsi tatilde. Okul çoktan tatildeydi. Evde tatil havasındayız. Geçenlerde kısa bir kamp hayatı yaşadık, baştan sona tatil gibiydi. Dostlar, ahbaplar, akrabalar, meslektaşlarla sohbetlerin çoğu tatille ilgili. Biz bu tatillerin ne kadarını hak ettik? Bu kadar zengin miyiz? Dünyaya bakıyoruz, zenginler hem askerî hem de ekonomik anlamda (zaten bu ikisi birbirinden ayrılmıyor) sanki hiç tatil yapmıyorlar. Yakıp yıkıyor, oraya buraya saldırıyorlar. Bir de içe bakıyoruz, gelecek nesillerimizi, on yıl, çeyrek asır, yarım asır sonrasını planlamayanlar, hafta sonunda, ay sonunda, bilmem kaç ay boyunca hep "tatil"deler. Tarih, ağustos için zaferler ayıdır diyor. Tatil zamanı demiyor. Doğrusunu tarihçilere sormak lazım. Şimdi bu anlayış değişti mi? Değiştiyse kimler için değişti? Değişmediyse, biz niye hep tatildeyiz? Pazarlamacılara gelince. Onlar ekmeklerini taştan çıkarıyorlar. Tatil matil dinlemiyor; tatilden bile iş fırsatı çıkarıyorlar. Dahası işlerini yaparken de tatildeymiş gibi rahat ve doğal yapıyorlar. (Yani yapsalar iyi olur.) Boş zaman pazarlaması (Leisure Marketing) diye bir konu var. Tatil, gezi ve eğlence gibi boş zaman faaliyetleri üzerinden para kazanmak. "Boş zaman pazarlaması" yerine daha kibarca "serbest zaman pazarlaması" deniyor. Muazzam bir iş fırsatını beraberinde getiriyor. Hiç merak ettiniz mi, hayatımızın ne kadarı serbest zaman faaliyetlerine harcanıyor? 1991 yılındaki bir araştırmaya göre 70 yıllık ortalama bir ömrün 27 yılı serbest zaman etkinliklerine, 24 yılı uykuya, 7.3 yılı işe, 1.33 yılı eğitime, 2.33 yılı yemeğe ve 5 yılı da çeşitli işlere gidiyormuş. 1965-2003 yılları arasında serbest zamana ayrılan süreler kadınlarda 6, erkeklerde ise 7.8 saat artış göstermiş. Yani giderek daha fazla "boş gezenin boş kalfası" oluyormuşuz. Yıl boyunca tatil yapılmayan, (işi olanlar için) işte geçirilen günlerin sayısı ikiyüz civarında. Ekstra tatilleri, küçük kaçamaklarımızı da katarsak, ne kadar çalışkan olduğumuz iyice anlaşılır. Çalışma saatlerindeki verimliliğimizi hiç konuşmayalım. Gün içinde üretken olduğumuz toplam süre net olarak 5-6'yı bulmuyor. İşte de tatili düşünüyor, tatilde de tatilden bahsediyoruz. "Tahsilde tatili düşünenin tahsili tatil olur/Tatilde tahsili düşünenin tatili tahsil olur" sözü çok hoşuma gidiyor. Hakikaten, tahsili tatil olanın tatili tahsil olmuyor. Aslında bir tek hayatımız var. Bunu iş hayatı, iş dışı hayat, dolu zaman, boş (serbest) zaman olarak ayırmak bence çok anlamlı değil. Tatil olsun, iş olsun, her ne yapıyorsak, hepsi hesabımıza yazılıyor; ama artısına ama eksisine. Serbest zaman pazarlaması, "ev dışı hayat pazarı" olarak da düşünülebiliyor. Yeme içme, eğlence, gezi, müze, turizm, ulaştırma, konaklama, spor, hobi ve benzeri işleri kapsıyor. Bunların her biri büyük ciroların döndüğü sektörler. Tatiller ve serbest zamanların artması bir kesim için üretken olmayan "boş zaman" olsa da, bu zaman dilimlerini değerlendirmeyi iş edinen sektörlerdeki çalışanlar için her gün büyüyen bir iş potansiyeli anlamı taşıyor. Hemen hemen tamamı hizmetler sektöründeki bu faaliyetler sayesinde ekonomik güç ve refah düzeyimiz artıyor. Bir paradoksla karşı karşıyayız. Nasrettin Hocanın çömlekçi ve çiftçi oğulları gibi, bir yandan tatillerimiz arttı diye üzülüyor, diğer taraftan tatile çıkanlar çoğalsın, işler artsın istiyoruz. Ömrümüzün 27 yılını alıp götüren serbest zaman faaliyetleri üzerinde ciddî ciddî düşünsek yeridir. Ne mutlu tatilini iş gibi, işini de tatil gibi yapabilenlere...