"Bahar geldi, gül açıldı; ruhuma neşe saçıldı..." dizelerinin tam zamanı. Havalar ve mevsimler hayatımıza tesir ediyor. Esnaf genelde kardan yağmurdan hoşlanmıyor, güneşli günleri iple çekiyor. Zamanı geldi, cemre düştü, harekât başladı. Zamanla tepkilerimiz de değişiyor. Mekânlar da etkili. Evler, sokaklar, caddeler, meydanlar, şehirler, kâh keyfimiz, kâh kâbusumuz; kâh eserimiz, kâh esaretimiz oluyor. Dünya koca bir pazar yeri. Herkes, her firma, her kurum, her ülke dünya refahından pay almak için birbiriyle kapışıyor. Daha iyi anılmak, daha çok ilgi görmek, değerlerine değer katmak, daha değerlilerine sahip olmak, daha itibarlı ve daha müreffeh olmak için uğraşıyorlar. Gerektiğinde bu uğurda savaşı bile göze alıyor, hayatlarına oynuyorlar. Meğer algılamalarımız ve psikolojimiz de bedenlerimizi ve hayatımızı etkilermiş. Harvardlı psikolog Ellen Langer otellerdeki hizmetlilerin, doktor tavsiyesinin çok üstünde hareket etmelerine rağmen şişman kalmalarına hayret etmiş. Araştırıp bu kadınların kendilerini fiziksel aktiviteden yoksun gördüklerini, yeterince egzersiz yapamadıkları kanaatinde olduklarını da tespit edince iyice şaşmış ve beynin beden üzerinde bir etkisi olup olmadığını anlamak için bir deney tasarlamış. Önce hizmetlilerin, beden kitle indekslerini, kilo, tansiyon, bel-kalça ve yağ oranlarını ölçmüş. Sonra, hizmetlileri iki gruba ayırmış. Bir gruba günbegün o gün ne kadar iş yaptıklarını ve harcadıkları kalori tutarlarını bildirmiş. Bunların sağlıklı bir vücut için tavsiye edilen günlük egzersiz miktarının çok üstünde olduğunu söylemeyi de ihmal etmemiş. Diğer gruba ise herhangi bir bilgi vermemiş. Bir ay sonra yapılan ölçümlerde hareketleri hakkında bilgi verilen gruptaki kadınların tansiyon, kilo ve bel-kalça oranlarında belli bir miktar düşme tespit edilmiş. Diğer grubun ölçülerinde ise bir değişiklik yokmuş. Araştırma süresince her iki gruptaki deneklerin normal iş rutinlerinde çalıştıkları, ekstra bir egzersiz yapmadıkları ve hayatlarında herhangi bir değişiklik yapmadıkları da tahkik edilmiş. Langer, "Bünyeniz, inancınıza göre tepki verir" diyor. Bir bakıma, iyi bir şey yaptığınızı düşünüyorsanız, işiniz iyi gider, demek istiyor. Acaba, beyin beden ilişkisi, pazarlama, iş ve ülke yönetiminde de geçerli olamaz mı? Hava harekâtı, kara harekâtı, anayasa, baş örtüsü, YÖK, yerel seçimler ve başka olup bitenler hakkında, içimden, "iyi oluyor diyelim, iyi şeyler olsun" demek geçiyor. Kötümserlikten kim fayda görmüş ki? (Pazarola, pazartesi günleri yayınlanır.)