Yukarıda mı, aşağıda mı? Doğuda mı, batıda mı? Büyük mü, küçük mü? Ucuz mu, pahalı mı? Neye göre? Kime göre? Bakışa göre değişir. Dillerde, yüzlerde, gönüllerde bir endişe... Yine mi bir kriz? Kime göre? Kimileri krizin lafından bile ürküyor, KRZ'yi "kriz" veya "keriz" okuyor. Kimileri "kârz" görüp bıyık altından gülüyor. Kimilerini krizin adı bir yakıyor, kendisi beş... Her krizin bir doğrudan etkisi, bir de beklenti, tedirginlik ve belirsizliklerden oluşan dolaylı hasarları var. İşin bu kısmı, krizi yok yere daha da büyütüyor. Çoğunluk tuzağa düşüyor, buna körük oluyor. Kriz mi, değil mi? Nerede durduğunuza bağlı. Geçenlerde konuştuğumuz kendi halinde bir esnaf işi çözmüştü: "Kriz, kriz, kriz. Boş laf bunlar. Kriz bahane. Kriz biziz. Kriz bizim içimizde. Bunca insan yemeyecek mi, çalışmayacak mı, gidip gelmeyecek mi, yaşamayacak mı? Hayat durmaz ki! Yeter ki biz, pes etmeyelim." Kriz bir silkelenme fırsatı. Hayal taciri, ümit satıcısı, imaj cilalayıcı, havadan alıp sudan satan, "büyük kazanç var ağabeycim"cilerle çalışanlar, onlara güvenenler balon patladığında, akvaryumdan düşmüş balığa dönüyorlar. Krizler, aldırış edilmeyen, görülmeyen, hissedilmeyen, düşünülmeyen başka hastalıkları, yamuklukları, çarpıklıkları ortaya çıkarıyor. Er veya geç bunları görüp uyananlar kazanıyor. Krizde aslında var olmayan paralar, hayaller uçuyor. Kaynaklar el değiştiriyor. Krizin kaybedenleri yanında kazananları da oluyor. Herkes kaybetseydi, kimse krize çanak tutmaz, delilere fırsat verilmezdi. Ancak, krizle kazıyıp kazanacağını umanlar da hiç eksik olmuyor. Devran kötüye aksa da, gün günden beter olsa da arada bahar dalları da, şifalı meyveler de eksik olmuyor. Mesela kriz dönemlerinde firmalarda rekabet kemiğe dayanıyor, pazarlamaya ihtiyaç daha da artıyor. Teselli babında deriz ki, telaşa gerek yok. Canınız çok daraldığınızda duruşunuzu, bakışınızı, yönünüzü değiştirin. Rahatlarsınız. (Pazarola, pazartesi günleri yayınlanır.)