Bayram tatili bitti. Zihinler bir güzel dinlendi. Bilendi. Şimdi üretim zamanıdır. İşiniz ve firmanız için ne kadar çok kişi "kafayı çalıştırıyor" ise, o kadar iyidir. Fikir üretimi kadar, fikir sahiplerinin başına neler geldiğini de takip etmeli. Bunlardan kaçı ciddiye alındı? Kaçı uygulamaya veya yeni bir ürüne dönüştü? Kaç tanesi, müşterinin beğenisini kazandı, iş yaptı, başarılı oldu? Yeni fikirler üretmek kadar, onları bir yeniliğe dönüştürmek de yetenek istiyor. Pazarlama dünyasındaki yenilikleri okuduğumda, bunları bizim "beyinler" niye düşünmez, şaşarım. Pazarlamanın insanları rahatlatarak kazanmak olduğunu bilen firmalardan biri, erkeklerin "küçük abdest bozma" işini ciddiye almış ve onu eğlenceli bir reklâm aracı haline getirmiş. Dr. Richard Deutsch, plastik bir koku giderici geliştirmiş. Naftalin yerine pisuvarlara konuyor. Plastik kabın içine her türlü reklâm mesajı yerleştirilebiliyor. Hatta konuşan, ışıkları yanıp sönen veya yanardönerli tipleri bile var. Tam rahatlama anında insanlara doğrudan mesaj verebiliyorsunuz. Sensorları sayesinde biri yaklaştığında alet çalışmaya başlıyor ve 16 saniyelik sesli mesajlar veya yanıp sönen ışıklar devreye giriyor. "İçkiliyken araba kullanmayın" türünden sosyal içerikli mesajlar kadar, umumî tuvaletlere uyan her türlü ürünün ticari mesajı doğrudan hedef kitleye ulaştırılıyor. Bu yoldan yapılan reklâmların "zaplanması" da mümkün değil. 10-15 cm'lik "ekran"ına sığacak her görüntü ve metin, pisuvar deliğine konabiliyor. Böylesi bir yeniliğin insanlar arasında kulaktan kulağa yayılması da çok hızlı oluyor. Reklâmın bundan daha "damardan" olanı, henüz keşfedilmedi. Bayramda İstanbul epeyce boşalmıştı. Bayramı yollarda geçirenler de, seyahat edenler de tüketmeye devam ediyorlar. İngilizcede, "Transumers" diye bir kelime bile türetilmiş. "Tranketiciler" olarak Türkçeye çevirebileceğimiz bu kelime "Transit tüketiciler" manasına geliyor. Yoldaki müşterilerin oluşturduğu bu piyasa, ciddî boyutlarda cirolara sahip. Duty Free Shopları hatırlayın. Mahallen meşhur ürünleri düşünün. Yol boyunca mola ve bekleme yerlerini hayal edin. Hepsi canlı birer pazar. "Tranketiciler" için ne yenilikler vardır kim bilir? Bursa'nın kestane şekeri, Denizli'nin havlusu, Afyon'un kaymağı nasıl meşhur oldu? Bunları, "Taş yerinde ağırdır" demeyip, biraz daha ucuza satsalar daha iyi olur. Seyahat olur da, kayıp eşya olmaz mı? Kayıp eşyalar için StuffBak sistemi geliştirilmiş. UPS ile anlaşmalı olarak çalışıyor. Önce sisteme kaydoluyor, eşyalarınızı kaydettiriyorsunuz. Her eşya için bir kod numarası ile etiket alıyorsunuz. Kaybetmekten korktuğunuz eşyanızın üzerine firmanın sattığı-dağıttığı özel etiketi yapıştırıyorsunuz. Etikette, firmanın adı yanında bir ücretsiz telefon numarası ve bir de e-mail adresi yer alıyor. Eşyanız kaybolduğunda, siz hiçbir şey yapmıyor, sadece bekliyorsunuz. Bu eşyayı bulan kişiler, etiketi görüyor ve bunu 800'lü bir telefona (ücretsiz) bildiriyor veya herhangi bir UPS bürosuna teslim ediyorlar. Firma, kayıp eşyanın sahibini tespit ediyor, onunla haberleşiyor, eşyayı sahibine gönderiyor. Malınızı teslim alırken, eşya başına yirmi dolar gibi bir bedel ödüyorsunuz. Başka bir ödeme yok. Sistem sayesinde, eşyasını kaybeden malına kavuşuyor. Firma para kazanıyor. Eşyayı bulan ödül kazanıyor. Rakipler bile türemiş. Sistem sayesinde kayıp eşyanın genelde %5'ler mertebesinde olan sahiplerine dönüş oranı % 70-80'lere kadar çıkabiliyormuş. Fikirden para kazanmak güzel de, kapkaçın giderek yayıldığı bu ülkede bu oran yüzde kaç olur? Kafaları niye hep kapkaça çalıştırıyoruz, cidden merak ediyorum.