Kafesleyenler ve kafeslenenler

A -
A +

Bilinçli seçmen" ve "bilinçli müşteri" olmayı beceremeyip, kendini "kafeslenmiş" hisseden müşterilerin ve vatandaşların "kafesteki fare"den alacakları dersler var. Araştırmacılar özel bir kafes hazırlamışlar. İçine, deneylerin değişmez hayvanı olarak bir fare koymuşlar. Kafese 50-60 saniye aralıklarla elektrik şoku veren bir düzenek bağlanmış. Uygulanan şok fareyi öldürmüyor, ama epeyce sersemletiyormuş. Kafeste, hayvanın kendisini şoktan kurtarması için özel bir tertibat da yerleştirilmiş. Hayvancık, kafesteki bir manivelaya dokunacak olursa, şok erteleniyormuş. Ayrıca, uyku ve yemek gibi zorunlu zaman dilimlerinde de şok uygulanmıyormuş. Sırayla ve tek tek kafese alınan farelerin iki tür davranış sergiledikleri görülmüş. Bazı fareler, ilk birkaç şoktan sonra manivelayı keşfedermiş. Tam şok verilme zamanı gelmek üzereyken fare gidip manivelaya dokunur, böylece bir sonrakine kadar şoktan kurtulurmuş. Zaman içinde bu iş onun eğlencesi olurmuş. Bir süre sonra farenin burnuyla, ayağıyla, kuyruğuyla, manivelaya dokunmanın türlü şekillerini uyguladığı görülürmüş. Şok verme süresi bir miktar değiştirildiğinde, fare şoka yakalanırmış ama, "arada o kadarcık şok yenir" dercesine bunlara pek aldırış etmezmiş. İkinci davranış türünde ise, fareler şok yedikçe karamsarlığa girermiş. Her şok, farenin moralini daha da bozarmış. Şok gelmeden hayvancık, "ha geldi ha gelecek" diye kendini kasar, giderek daha tedirgin olurmuş. Elinden bir şey gelmediği, şok üstüne şok yemenin kaçınılmaz bir sonuç olduğu kanısıyla kendisini kader kurbanı gibi görürmüş. Hayatın şokla dolu olduğunu düşünürmüş. Etrafındaki nesneleri ve olup bitenleri tanımak isteği duymaz, şok önleyici manivelayı bir türlü keşfedemezmiş. İçinde bulunduğu ortama uygun davranamadığından, bir süre sonra farede fizyolojik rahatsızlıklar ve çeşitli hastalıklar başlarmış. Sonunda bu rahatsızlıklar farenin başına onulmaz dertler açarmış ve hayvancık "geberip gidermiş". Fare deneyine bakılırsa, "etrafını tanımayan, durumunu öğrenemeyen, içinde bulunduğu ortama adapte olamayan" hayvan, kabahati kafeste buluyor. Bazı fareler, öğrenmeyi bilmiyor, öğrenmeyi öğrenmiyor, öğrenmeyi unutuyor, ülser ve kanser ve her bir şey oluyor. Şikayet edecek bir durum ortaya çıktığında kendimize soruyor muyuz? Daha farklı bir sonuç için ben ne yapabilirim? Ne yapabilirdim? Bu problemi ortadan kaldırmak benim elimde mi? Bu konuda yetkim var mı? Yetkim var da kullanmıyor muyum? Yetki almam mümkün mü? Gücüm de, yetkim de olmadığına göre, ah vah etmem niye? Yapılacak iş, zihnî, bedenî ve ruhî enerjilerimin tamamını, kontrol edebildiğim etki alanıma, benden beklenenlere yöneltmek ve "ben başka ne yapabilirim?" sorusuna cevap bulmak. Yoksa, ortaya çıkan sıkıntılar için birer suçlu ve birer kurban aramak çözüm değil. Her alanda karşımıza çıkan değişiklikleri kabul etmeli, değişimde beraber rol almanın, birlikte oynayacağımız oyunun yazarlarından biri haline gelmenin yollarını bulmalıyız. Müşterilerini kafeslemeye uğraşanları, kendi gücünün farkında olmayan müşterileri, kendini kurtaramadan, boyundan büyük işlerde "ahkam kesenleri" gördükçe bu deneyi hatırlarım. Acar Baltaş'tan dinlediğim bu deneyden iç ve dış politikaya ilişkin başka dersler de çıkarabilirsiniz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.