Şir yandan, yer kabuğundaki çatlaklarının yol açtığı depremlerle dertlenirken, bir yandan da, bu çatlakların arasından süzülüp gelen sıcak suların keyfini sürüyoruz. Korku ve ümit, hüzün ve sevinç iç içe. Jeotermal kaynaklar bakımından da çok zengin bir ülkeyiz. Kıymetini bilebilsek. Eski çağlardan beri kullanılan veya varlığı bilinen sayısız kaplıcamız var. Kaplıcalar benim çocukluğumda, orta ve alt gelir düzeylerindeki insanların hem eğlencesi hem de dertlerinin devası durumdaydı. Günümüzde kaplıcalar ve termal kaynaklar, dünya çapında bir kaplıca turizmi endüstrisi haline geldi ve giderek üst gelir dilimlerine yöneldi. Eskiden derme çatma "hamam"larla sınırlı termal tesisler, son yıllarda çeşitli ünitelerden oluşan kaliteli ve çok yönlü tesisler halinde faaliyet gösteriyorlar. Teşhis ve tedavi merkezleriyle, genel ve özel yüzme havuzlarıyla, tedavi havuzlarıyla, masaj üniteleriyle, çamur ve buhar banyolarıyla, saunalarıyla ve klasik Türk hamamlarıyla her derde deva, her zevke seza hizmet veriyorlar. Termal turizm, bizde de dünyada da giderek önemi artan bir segment. İnsanın temeli değişmediğinden bazı işler ve piyasalar asırlar sürse bile eskimiyor, değerinden bir şey kaybetmiyor. Eh, bir de memleketin her köşesinde yerden sıcak sular, buharlar, çamurlar kaynarsa, birileri de bunları değerlendirmeye girişir. İyi de ederler. Arkeolojik çalışmaların sonuçlarına bakılırsa, termal sular yaklaşık 10 bin yıldan fazla süredir nice medeniyetlerde termal tedavi ve terapi amaçlı kullanılıyor. Günümüzde Avrupa ülkeleri bu geleneği güçlü bir sağlık turizmine dönüştürmüş durumda. Modern tesisler sayesinde yabancı turistler Almanya, İtalya, Fransa, Macaristan'ı tercih ediyor. Macaristan'da Osmanlı'dan kalma beş hamamdan üçü halen kullanılıyor. Zengin kaynaklara sahip olmasına rağmen şifalı sular için Türkiye'ye gelen yabancı turist sayısı çok az. Termal tedavi amacıyla bir yılda Almanya'ya ve Macaristan'a 10 milyon, Rusya'ya 8 milyon, Fransa'ya 700 bin, İsviçre'ye 800 bin ve İspanya'ya 400 bin kişi gidiyor. Türkiye'de, 240 adet kaplıcadan yılda 7 milyon yerli turist tedavi, bakım, rehabilitasyon ve dinlenme amaçlı faydalanıyor. Yabancı turist sayısı ise 10 binde kalıyor. 2020 yılında bir milyon yabancı turistin termal tesislerde ağırlanması amaçlanıyor. Son yıllarda doğal kaynaklara dönmek, doğal besinlerle beslenmek, hastalıkları doğal yöntemlerle iyileştirmek bütün dünyada güçlenen bir eğilim haline geldi. Temiz hava, doğal gıdalar, doğal tedavi yöntemleri ve sağlıklı yaşama programları giderek yayılıyor. Kaplıcalar tabiata dönüşün güzel bir aracı oluyor. Bu memlekette, 1300 kadar kaplıca ve içmemiz var. Ancak bunların pek azından yararlanılabiliyor. Yeterli sayı ve nitelikte tesis olmayışı kaplıcaların turizme açılmasının önündeki asıl engeli oluşturuyor. Sağlık gibi hassas bir konu da işe karıştığından, özellikle yabancı turistler için kaplıca tesislerinin niteliği çok daha önem kazanıyor. Mevcut tesislerin pek çoğu, su kültürünü, temizliği ve sağlığı "Türk Hamamı" ile doruğa çıkarmış bir millete hiç yakışmıyor. 35 bin yatak kapasitesine sahip termal kaynaklarımızdan 1977'de 2.5 milyon, 1982'de 3 milyon, 1990 yılında da 6.5 milyon kişinin yararlandığı tahmin ediliyor. Büyümenin hızına dikkatinizi çekerim. Batı ülkelerinde, Avusturya, Almanya, Fransa, İtalya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Romanya turizminin en büyük gelir kaynaklarından birinin termal turizm olduğu da düşünülürse, bu pazarda daha neler yapılabileceğine günlerce kafa yorsak yeridir. Kafa yormak için, bendenize bir hafta izin, lütfen.