Hemen her alanda yaşananlar toplumu "gemisini kurtaran kaptan" pozisyonuna itiyor. Tavandan tabana bir amaç bulanıklığı, belirsizlik, bilinmezlik kokusu var etrafta. İnsanlar, yarın, haftaya, bir sonraki ay ve önümüzdeki birkaç yıl ne yapacağını kestiremiyor. Tayfa gibi bekliyor. Şimdi, "paçayı kurtarmak" zamanı mı? Yoksa "müşterilerimiz, yakınlarımız, halkımız ve insanlık için önemli bir adım" atma vakti mi? Ben mi? Biz mi? Acaba, zenginlik ve daha kaliteli bir hayat, herkesin çıkarlarını daha fazla kollamalarıyla mı mümkün, yoksa çıkarsız garazsız, hayır hasenat yaşamakla mı? Çoğunluğun hep almayı ve hep kazanmayı düşündüğü, bunun için her şeyi yapmaya, her şeyi yıkıp yok etmeye giriştiği bir dünyada huzur ve mutluluk hayal. Tarih öyle diyor. Herkes aslan kesilince ortada kuzu kalmayacağını, kavganın daha da kızışacağını insanlık bir türlü öğrenemedi. Zaman zaman "Ferrarisini Satma" hikâyeleri, insan odaklı eğitimler, insanlığa davet çağrıları duyulsa da, dünyayı boşlayarak, azla yetinmeye bakarak, elden gelene güvenerek yaşamak da yol değil. Keseye, mideye de bir şeyler girmeli. İş dünyası hayır hasenatla dönmüyor. Acımasız bir kapışma yaşanıyor. Etraf, globalinden en yereline kadar, istisnaları bir yana, hasenatında ve kurumsal sosyal sorumluluk kampanyalarında bile göstermelik davranan ama aslında hep kendi çıkarının peşinde koşan kişi, firma ve ülkelerle dolu. Kendisinin, ailesinin, firmasının, takımının, ırkının, halkının menfaatini diğerlerinden üstün tutuyorlar. Hırs olmazsa insan tembelleşiyor. Çok hırslanırsa vahşîleşiyor. Adına Müşteri Bilimi dediğimiz pazarlama denge üzerine kurulu. Menfaat peşinde koşmayı, karşılıklı çıkarları inkâr etmiyor. Daha ötesini, daha fazlasını, daha dengelisini öneriyor. Alıcı satıcı arasında, kısa vade ve uzun dönem arasında, maddî olanla manevî arasında çıkarları dengeleyebilenler, hayatlarını daha dolu ve daha kaliteli yaşamak imkânı buluyorlar. Kimi durumda tayfa, bazen de kaptan olmayı bir becerebilsek... (Pazarola, pazartesi günleri yayınlanır.)