Seçim meydanlarında liderler birbirlerine demediklerini bırakmadılar. Kalabalıkları coşturmak için, dilden dile dolaşan, "kavgada bile söylenmez" türden nice sözler siyasî tarihin sayfalarında yerini aldı. Nezahet ve nezaket kayıplara karıştı. Hayat kelimeleri, kelime ve kavramlar da hayatımızı şekillendiriyor. Pazarlamada da yeni terimlerle tanışıyoruz. Klasik pazarlama döngüsünün yerleşik kalıpları geçerliliğini kaybediyor. İş süreçleri şimdi üretimden değil, tüketimden başlıyor. Hâkimiyet üreticilerden alıcılara doğru kayıyor. İmalatçının borusunun öttüğü dönemlerden, organize perakendecinin üreticilere köle gibi davrandığı dönemlere geçildi. Ardından güç, şimdilerde sinek avlayan AVM'lerin de ötesine geçiyor; nihaî tüketicinin stratejik oyuncu olduğu bir aşamaya geliniyor. Dipten gelen bu değişme iş kafalarının da değişmesini gerektiriyor. Yarısı internete erişebilen tüketicinin hayatı, zamanını ve paralarını harcadığı yerler önemli ölçüde değişiyor. Gençlik internete giremediği zaman hasta oluyor. Artık şirketleri gururlu yöneticiler değil, sessiz müşteriler yönlendiriyor. Müşteriler stratejik kararlarda daha aktif oluyorlar. Müşterisinin hayatını tanıyamayan, onu işine ortak edemeyen firmalar müşterilerin hayatının bir parçası olamıyor. Eskiden gazete, televizyon gibi yığınsal kanallar üzerinden tek yönlü olarak yüzbinlerce tüketiciyi esir alabiliyorlardı. Şimdi ise, tüketiciler dâhil ilgili tarafların elbirliğiyle ürettiği içerikler, internet yoluyla alıcısına göre özelleştirilmiş olarak bir anda milyarlara ulaşabiliyor. Eskiden firmalar müşteri arardı; şimdi müşteriler kendilerine firma arıyor, en uygun malları ve satıcıları arayıp buluyorlar. Üstelik memnun oldukları satıcıları ve ürünleri anında başkalarına da tavsiye ediyorlar. Tersini de yapıyorlar. Hâlâ eskinin reklâm ajanslarıyla, halkla ilişkiler şirketleriyle, masraflı satış ekipleriyle, ensesine vurulup lokması alınan klasik perakendeci esnafıyla çalışmaya devam eden firmaların kulakları çınlasın. Yakında, üsluplarını, kelimelerini, dillerini ve kafalarını değiştirmeye mecbur kalacaklar. İnşallah duvarlara vurmazlar. > (Pazarola, pazartesi günleri yayınlanır.)