Köftenin cızbızı

A -
A +

Bu hafta yaklaşık iki milyon gencimiz ve yakınları üniversite giriş sınavına kilitlenmiş durumdalar. Neredeyse ilkokuldan başlayan bir maratonun son dönemecine girildi. Gençler boylarının ölçüsünü alacak. Bazıları "şanslarını bir kere daha deneyecek". İlkokuldan beri yapageldikleri işi, bu sınavda da "Ya şundadır, ya bunda, helvacının kıızıındaaa" hesabı tekrarlayacaklar. "Haydi rast gele" deyip, bir şık işaretleyecekler. Sınava girenlerden üç-dörtyüz bini, tam istedikleri olmasa da bir fakülteye "kapağı atacak." Geri kalanlar ise "açıktan okumaya" devam edecekler. Giriş sınavının dayanması zor heyecanı yanında, üniversitelerde bu günlerde şenlikli mezuniyet hazırlıkları yaşanıyor. Şimdilerde törenler, Demirperde tarzı, "kitlelerin figüran olarak kullanıldığı", kalabalık, ama ruhsuz organizasyonlarla yapılıyor. Öğrenciler öğretim üyelerine törenlerde bile uzaktan bakıyor. Üniversitede öğretim üyesi-öğrenci ilişkisi yeterince kuvvetli değil. Sınıfların kalabalıklığı, öğrencilerin ümitsizliği, ruhsuzluğu, heyecansızlığı, beşerî ilişkileri zayıflatıyor. Bugünlerde ziyaretçilerimiz biraz çoğaldı. Kimi öğrencilerimiz gelip, hatır soruyorlar, veda ve teşekkür ediyorlar, tavsiye istiyorlar. Ancak, bir kısmı, hâlâ hangi dersi hangi hocadan aldığını bile öğrenmeden geçip gidiyor. Mezuniyet zamanı yaklaştıkça gençler ilk iş olarak kendilerine bir CV (tanıtma belgesi) hazırlıyor. Daha sonra bunları ulaşabildikleri bütün CV havuzlarına atıyorlar. Oltayı sallamak misali. Rastgele. Ya tutarsa, ya çıkarsa... İnsan Kaynakları departmanları da, piyango bileti satıcıları gibi, "size de çıkabilir" tarzında ümit dağıtıyorlar. Bu hanımlar (İK yöneticilerinin çoğu kadındır) mazur. Görevlerini yapıyorlar, olabildiğince çok müracaat almaya bakıyorlar. Gençler hiç değilse, CV oklarını doğru hedeflere yollasalar. Üniversite kapısına düşeni de, içine gireni de, mezun olanı da hayatta başarının asıl dayanaklarının farkında değil gibi görünüyorlar. Diplomayı bir matah sanıyorlar. Diplomasız milyonlarca gencin de işe yarar şeyler üretebildiğini, bir yerlere gelebildiğini, başarıyı yakalayabildiğini göremiyorlar. Ayrıca, "Evlat, okumuşsun ama, adam olamamışsın!" sözünü haklı çıkaran örneklere de rastlıyoruz. Dünyada başarı, kuvvetle isteyince, doğru yolu bulunca ve çok çalışınca ele geçiyor. Bir de çalışmakla kazanılmayan, ancak nasibi olanlara verilen başka şeyler var. Bunlara kavuşmak için elleri açıp en kuvvetli biçimde yalvarmak lazım. Yakın ve uzak çevredeki herkesin, ama özellikle, iyi insanların gönüllerinde taht kurmak, onların arkadan iyi şeyler söylemelerini bir şekilde sağlamak lazım. Okula girdiği andan itibaren kendi çapında bir şey üretemeyen, en yakınlarından başlayarak çevresiyle ilişkilerini her geçen gün daha üst düzeye taşıyamayan, işteki ve hayattaki başarının % 15 oranında meslekî bilgiye, % 85 oranında ise, fikirlerini ifade edebilmeye, liderlik yapabilmeye ve insanlar arasında heyecan uyandırabilmeye bağlı olduğunu kavrayamayan, aranan bir değer olmayı beceremeyen gençler, mezun olsalar da olmasalar da pek farketmiyor. Bir okula girmek ve mezun olmak yetmiyor. Akranlarından farklı ve üstün olmak gerekiyor. Okullarda öğrencileri yoğurup "köfte" yapabiliyoruz. Ama, müşteriler gibi, bir işe eleman arayanlar "köftenin cızbızına" da bakıyorlar. İşin cızbızını veremiyoruz. İnşallah gençler, "köfte kadar işin cız-bızının da önemli olduğunu" yolun başında anlarlar. Yarın ilk ve orta dereceli okullarda karne günü. Bu pazar üniversite sınavı var. Bu yazı, yeni mezunlar kadar, üniversitelere girecek gençler için yazıldı. Hepsini tebrik ediyor, başarılar diliyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.