Bir pazarlamacının ilk ve en önemli işi, müşterisini yakından tanımaktır. Ben de, bir kuş olup omzunuza konmak ve siz bu yazıyı okurken seyretmek, duygularınızı, düşüncelerinizi, duruşunuzu, yüzünüzü ve mimiklerinizi okumak isterdim. Haberleri bazen çocuktan bazen "kuşlar"dan alırdık. Şimdilerde ise haberler "çipler"den geliyor. İki yıl önce RFID (radyo frekanslı kimlik) sisteminin ilk denemeleri yapılmıştı. Markette elinizi rafa uzatıyorsunuz. İçine çip yerleştirilmiş Gilette (jilet) paketini elinize aldığınız anda resminiz çekiliyor. Maksat, müşteriyi "yakından" tanımak. Bu uygulama yüzünden Gilette firması epeyce eleştiri almış, hatta tüketici koruma örgütlerinin boykot çağrılarına muhatap olmuştu. Biz farkında olsak da olmasak da, iş adamlarının ve pazarlamacıların bilgilenme ihtiyacı dünya çapında artarak sürüp gidiyor. Bilginin değerini bilenler ona yatırım yapmaya devam ediyor. RFID teknolojisi, perakende dünyasında yüzünü çoktan gösterdi. Halen stok takip ve satış otomasyonu için çok yerde kullanılıyor. Metro'nun Almanya'daki bir mağazasında bu sistem bir süredir uygulanıyor. Ardından hayatımızın başka alanlarına da gireceğine hiç şüphe yok. Bir yazar, şakayla karışık ciddî ciddî "iç çamaşırımıza" yerleştirilecek minicik çiplerle hepimizin yakın takibe alınacağımızdan bile bahsediyordu. Kitaplarda, giysilerde buna benzer minicik çipleri zaten sık sık görüyoruz. Bu çipler enerjileri bitinceye veya bilgiler silininceye kadar çevresine radyo dalgaları göndermeye devam ediyor. Bu dalgaları alıp değerlendirecek bir cihaza sahip herkes etrafta olup bitenleri, gelip geçenleri kimsenin ruhu duymadan öğrenebilecek. Muhtemel uygulama alanlarının haddi hesabı yok. Google'ın yeni patenti Bilginin üretilmesi kadar paylaşılması da önemli. Bu alanda internet ve Google (Gugıl) önde koşuyorlar. Artık şöhret bile Gugıl'la ölçülür oldu. Aslında Google, pazarlama ve iş dünyası için yepyeni fırsatların da kapısını aralıyor. Google geçen hafta yeni bir patent daha almış. Şimdilerde karşımıza yepyeni bir servislerle çıkmaya hazırlanıyormuş. Yeni haliyle Google, haberleri sadece konuları itibariyle değil, doğruluğu ve güvenilirliği itibariyle de sıralayacakmış. Yani, bir bakıma bizim neleri bileceğimizin ötesinde, hangi habere ulaşacağımıza, hangi habere güveneceğimize, doğrunun-eğrinin ne olduğuna da adeta bizim adımıza karar verecekmiş. Bu adımla, Google'ın dünyanın en büyük medya kuruluşu haline geldiği tescil edildi, deniyor. Google basit bir arama motorundan çok daha büyük işler de yapabiliyor. Sadece pazarlama dünyası için değil, dünya politikası ve hegemonyası bakımından da önemli roller oynayabiliyor. Bilgiye ve beyinlere hükmediyor. Derler ki, Google, Çin'de çalışabilmek için Çin'li yöneticilerle insan hakları ve özgürlük gibi konularda "uzlaşmak" zorunda kalmış. Büyük Patron ABD'deki bazı örgütlerle de benzer tarzda "derin ilişkileri" olduğuna dair şüpheler var. Bunlara da Google'la ulaşılabiliyor. Google geçenlerde Harvard, Stanford, Oxford ve New York Halk Kütüphanelerindeki 15 milyon kitabı da indeksleyeceğini duyurmuştu. İşte bu ve benzeri adımlar, başta Fransa olmak üzere bazı ülkeleri endişelendiriyor. Ciddî bir kültürel emperyalizm tehlikesinden bahsediliyor. Gelecek nesillerin dünyayı Amerikan gözüyle görecekleri ileri sürülüyor. Dünya hâkimiyeti bizim neyimize diyorsanız, bari çipleri ve gugılladığımız bilgileri işimizde nasıl kullanırız konusuna kafa patlatsak diyorum. Neyin doğru ve neyin gerçek olduğu elbette inançlarımıza bağlıdır. Ama bu gidişle, doğruyu ve gerçeği de başkalarından öğrenmek zorunda kalacağız. Hem de hiç farkında olmadan.