Geçmişin, kitleleri sürükleyip yöneten medyası bugün artık iş göremez hale geldi. Yerini dijital medyaya bırakıyor. Bu yeni medya, internet ve web, coğrafya, zaman ve maliyet kavramlarını da, dünyayı da değiştirdi. Hemen her şey, her yerde, başka her şeyle, ışık hızıyla birbirine bağlandı. Dünya hem muazzam bir kalabalığa ve hem de muazzam bir yalnızlığa dönüştü. Bir anda yapayalnız kalmak da, kısa zamanda milyarların gündemine girmek de mümkün. Eskiden sohbetler hep aynı TV programı, gazete, radyo, şirket, marka, ürünler üzerinde olur; aynı şeyler konuşulurdu. Şimdi ise konular, gündemler, sıkıntılar, sevinçler, ümitler ve karamsarlıklar, binlerce ve paramparça. Toplum bir merkezden etkilenebilir olmaktan çıktı. Çok merkezli öbeklenmeler, gruplaşmalar, saflaşmalar, dayanışmalar oluştu. Ülkeyi yönetmek bu minik gruplaşmaları, kabileleri bir arada tutacak güçlü bir liderlikle mümkün. Bu değişmeden pazarlama da nasibini alıyor. Pazarlama yönetimi eskiden bir kabile şefliği gibiydi. Âdeta emrederdi, ekibini salardı; bütün müşteriler firmaya koşuşurdu. Bugün pazarlama, müşterilerin orada burada, şu veya bu konu etrafında oluşturduğu değişik toplulukları ve tercihlerini kazanmak için karizmatik bir liderlik gerektiriyor. Ürünler, markalar, firmalar ve ülkelerin kendilerine göre mensupları oluştu. Pazarlama, artık müşterileri eski yöntem, araç ve aracılarla etkileyemiyor. Onlara tepeden bakamıyor, emredemiyor. Aidiyet duygularını güçlendirerek, müşterileri için, müşterileriyle birlikte gerçekten yararlı bir şeyler yapmak mecburiyeti var. Yığınlar, birey olarak kendilerini fark edip değer veren, değişimi gerçekleştireceğine, kendilerine ve hayatlarına bir anlam ve gaye kazandıracağına inandığı, mensubiyet duygularına dokunarak kendilerini bir grubun üyesiymiş gibi hissettirecek, başkalarıyla, dış dünyayla tanıştıracak, ilişki kurduracak kişilerin ve davaların peşine düşüyor. Yığınlar lider; krizler de yeni liderlerini bekliyor. (Pazarola, pazartesi günleri yayınlanır.)