Memleketin her köşesi dipten temelden seçime boyandı. Sesten anonstan geçilmiyor. İçimiz bayılıyor. Ama, gün yaklaşıyor. Oy vereceğiz. Karar vereceğiz. 4-5 yılda bir vatandaş olmanın keyfini yaşayacağız. Ev, araba, eş, meslek seçimi gibi, insan ömründe birkaç defa önüne çıkan ciddî kararların nasıl alındığını bilim adamları hâlâ araştırıyor. Mobilya, bilgisayar, beyaz eşya gibi malları müşterilerin hangi düşünce ve duygularla seçtiklerine dair kitaplar dolusu bilgi var. Mahallemize muhtar, belediyemize başkan, büyük şehre büyük başkan olarak henüz kimseyi yakıştıramadım. Sahi, biz bu pazar, mal mı seçeceğiz, marka mı? Aday mı seçeceğiz parti mi? Vaadlere mi bakacağız, yapılanlara mı? Geçmişe mi geleceğe mi? Yerel mi düşüneceğiz, global mi? Mahallemizi ayrı, beldemizi ayrı, şehrimizi ayrı, büyük şehrimizi ayrı kriterlerle mi değerlendireceğiz. Yoksa, kampanya süresince hayatımı ne kadar aksattıklarına mı, seçmene ne derece saygılı davrandıklarına mı, anket sonuçlarına mı bakacağım? Bu sıralar, kapımız çalınıyor, telefonla propaganda yapılıyor, eş-dost seçimden dem vuruyor, beğendikleri adayları methediyorlar. Bunlar, bana şu terimleri hatırlatıyor: Kulaktan kulağa pazarlama, virüslü pazarlama, hapşırmalı pazarlama, doğurgan pazarlama, üstel pazarlama, çok katlı pazarlama... Hepsinin ortak yönü, müşteriyi (yani seçmeni) etkilemek için araya kendiliğinden yayın yapan, kendisi de kampanyanın bir parçası gibi çalışan elemanlar yerleştirmek. Seçmenleri birebir markaja almak. Mesajlarını doğrudan seçmenlere göndermek isteyen adaylar yeteri miktarda ve sıklıkta, sesli, sözlü ve görüntülü reklam yaparlarsa bu iş onlara pahalıya patlar. Hesaplı ve daha etkili bir yol daha var. Sizi seven, size arka çıkan bir avuç kahraman bulursunuz, onlar da yine kendileri gibi birer avuç kahramanlar daha bulur, bu yeni kahramanlar da her biri birer avuç olmak üzere yeni yeni kahramanlar getirir... Bu iş beş altı basamak kayıpsız sürdürülünce, ilk baştaki kahraman sayısının milyon katı kadar çok seçmen kazanılır. Bazılarının bilinçli seçmen aradığı bu seçim döneminde, şahsen bendeniz, bu pazarlama tekniğini, kimin daha etkin kullanabildiğine bakacağım. Bu bakımdan, adayların "pazarlama becerilerine" dikkat edeceğim. Bir de bu hafta, seçim gününe kadar, iyisiyle kötüsüyle, yakından tanıdığım, geçmişini bildiğim, dünyasının farkında olduğum insanların tutum, tavır ve tercihlerine dikkat edeceğim. Kim hangi adaya arka çıkıyor? Kim hangi aday için çalışıyor? Kimler hangi argümanları kullanıyor? Oy verme niyetlerini hangi mesajlarla, hangi sinyallerle açığa vuruyorlar? Seçimimi ona göre yapacak, adamıma bakarak adayımı seçeceğim. Bu yoldan gidersem, bir seçmen olarak oyumu doğru adaya veremeyebilirim, ama hiç olmazsa, aynı safta olmayı arzu ettiğim insanlara ters düşmemiş olurum. Onlar, bu siyaset piyasasının içinde insanlar olarak yanlış yapmadılarsa, doğrulardan bana da bir pay düşer. Sürü davranışı diye bu tercihimi hafife alanlar çıkabilir. Saygı duyarım. Ama, pazarlama alanındaki otuz küsur yıllık akademik birikimlerim, bilimsel araştırma ve tecrübelerim, asırlardır "kuzuların mezbahaya kösemenlerle gittiğine" işaret ediyor. Doğru kılavuz doğru yere götürür. ..... (Kösemen, kösem: Sürünün önünden giderek ona kılavuzluk eden koç veya teke.)