Meydanlar boşluk kaldırmaz

A -
A +

Elimde değil, mesleği ve unvanı ile bir ilgisi olmadığı halde, birileri pazarlamadan bahsedince müthiş heyecanlanıyorum. Geçenlerde NTV'deki bir programda Diyanet İşleri Başkanlarından Sait Yazıcıoğlu'nu dinlerken de öyle oldu. Mealen diyordu ki, "AB ile ilişkilerimizin sıklaşmasıyla birlikte, kendi din ve inancımızı başka dinlerin rekabetine de hazırlamalıyız. Pazarlamasını iyi yapan kazanır." Din ve inanç gibi bir alanda hem rekabetten, hem pazarlamadan bahsetmesinden büyük bir mutluluk duydum. Sayın Yazıcıoğlu, kısa konuşmasında misyonerliğin bir tehlike mi, yoksa bir fırsat mı getirdiğini, bence, çok berrak bir şekilde ortaya koydu. "Sızlanmaktansa, kendimize güvenip daha fazla uğraşmalıyız" diyordu. İşi rekabet düzleminde düşününce, Hürriyet'ten Ercan Kumcu'yu hatırlamadan edemedim. Bir süredir teorisi ve pratiği ile rekabet üzerine çok esaslı yazılar yazıyor. Bu yazılarını kitap haline getirdiğinde ilk müşterilerinden biri olurum her halde. Okuduklarım ve yaşananlar, pek çok alanda "çarpık bir rekabet" düzeninin hüküm sürdüğünü gösteriyor. Rekabeti bozan, onu çarpıtan, asimetrik hale getiren hususlardan biri, "teşvikler" bir diğeri de "düzenlemeler." İkisi de "Ankara" kaynaklı bu etkenler, havuç veya sopa olarak, rekabetin âdil ve eşit şartlar altında yapılmasını engelleyebiliyor. Meydanlar boşluk kaldırmıyor. Neyin elden gidip gitmediğini konunun uzmanları tartışadursun, elimizdekileri kaybetmemek, onları daha da çoğaltmak ve değerlendirmek istiyorsak ah vah etmeyi bir yana bırakıp, nasıl rekabet ederiz, nasıl daha çok kazanır ve kazandırırız konusuna kafa yormak gerekiyor. Gerekiyor da, sadece kafa yormak ve hatta deli gibi uğraşmak da yetmiyor. Başka şeylere de ihtiyaç var. Emre Öztürk, fakültede öğrencim. Son haftanın ödevinde şunları yazmış: "Babamın bir dostu, İzmir'de bir belediye başkanlığı için kaç kere aday olmuş, bir türlü seçilememişti. Girdiği en son seçimde kazanmış, ama "başkan" olamamıştı. Zira seçimin ertesi günü, "can emaneti"ni Sahibi'ne teslim etmişti. Bazen olmaz, çok uğraşsanız da olmaz. Pazarlamanın altın kurallarını yerine getirseniz, A'dan Z'ye bütün gereklerine riayet etseniz de, bir türlü karşı tarafı memnun edemezsiniz. "Nerede yanlış yaptım?" diye sorar, "şunu yaptım, bunu yaptım, en sonunda şöyle de yaptım" dersiniz, ama bir türlü neden olmadığını açıklayamazsınız. O boşluğa, "Nasip değilmiş"i koyarsınız. Söyleyin şimdi; pazarlayamadığınızda (anlatamadığınızda) dövünecek misiniz? Hâlâ, "Niye kendimi, fikirlerimi, inandıklarımı, ürünümü pazarlayamıyorum" diye üzülecek misiniz? Hayır. Peki, ne yapacaksınız? "Ürününüze tam inanacaksınız, pazarlamaya, anlatmaya sonuna kadar devam edeceksiniz. Gidebildiğiniz yere kadar gideceksiniz. Alsalar da, almasalar da... Anlasalar da anlamasalar da... Siz anlatın, belki birisi anlar. Yılmayın... Pazarlayın..." Bize uğraşmak düşüyor. Zira meydanlar boşluk kaldırmıyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.