Müşteri kaçmadan, değerler göçmeden

A -
A +

Yılbaşı rehavetinden istifade, epeydir kullanmadığım bir kartımı iptal için bankaya gittim. Bilinen sahneler yaşandı. İş bitti. Belge istedim. Müşteri temsilcisi, doldurduğu bir formun fotokopisini verebileceğini söyledi. Olur dedim. İmzalarken baktım, hesap kapatma gerekçesi olarak 'kart bedeli' şıkkı işaretlenmiş. Sebep sadece o değildi. Nasılsa dinlemezler deyip, aldırmadım, anlatmadım. Zaten soran da olmadı. Sonra durup düşündüm. Müesseseler müşteri bulmak, buldukları müşteriye daha çok satmak için yırtınıyorlar. Satamadıkları zaman ah vah ediyorlar. Ama müşteri kaçtığında bu kadar dertlenip düşünmüyorlar. Basit bir formun ötesine geçip, benim gibi "kaçan bir müşterinin" gerçek duygu ve düşüncelerini öğrenmeye çalışmıyorlar. Müşteri kaybetmek, onlar için sıradan bir hadise sayılıyor. Satılmayan mal elde kalır. Stoklar şişince eritmek için planlar yapılır. Üçe-beşe bakmadan satılır. Biraz reklâm yapılır. Satış ekibine gaz veya talimat verilir, "şunlara bir yüklen, satılsın" denir. Sonunda "tasfiye ediyoruz, tavsiye ederiz" moduna geçilir. Ama neticede mal, az-çok, er-geç demeden satılır. Aslında bir malın satılmaması bir müşterinin o maldan kaçtığına işaret eder. Bir müşteri bir maldan kaçıyorsa, yakında firmadan da kaçacaktır. Bir müşteri bir firmadan kaçarsa, peşinden bin müşteri de götürür. Firmalar müşteri çekmek, hazır abonelerin sırtından daha çok post çıkarmak için yırtınıyor, müşteri sadakati için onca çeşit promosyon yapıyor, taviz veriyor, sadık müşterilerini bile kârsız müşteri haline dönüştürüyorlar. Ama ellerindeki değerlerin kıymetini bilmiyor, onları birer istatistik rakam sanıyor, işin ruhunu hissedecek bilgilere yönelmiyor, sadakatin asıl kaynağı olan sevgi ve güven üzerinde ciddiyetle çalışmıyorlar. Sadece müşterilerimizin değil, dostlarımızın ve dostluklarımızın değerini de ancak bunları kaybedince anlıyoruz. Diyeceksiniz ki, bunları ve başka şeyleri biz de biliyoruz. Elbette, dünyanın bilgisi dünyanın bin bir yerinde hazır duruyor. Ama bunlar, durduk yerde bir işe yaramıyor. Bu bilgileri, bir değere, bir değişime dönüştürecek, bilgi yığınları arasından pırlantaları bulup çıkaracak bilgeler lazım. Dünyanın bilgisi arasından doğru bilgileri, doğru bir bilgi demeti halinde, doğru kişilere, doğru zamanda, doğru yerde, doğru dozajda, doğru araçlarla, doğru biçimde, doğru kişilerle birlikte ulaştırmayı bilen bilge insanlara ihtiyacımız var. Böylesi insanlarla dostluğun bulunmaz bir nimet olduğunu ancak onları kaybettiğimiz zaman anlıyoruz. Geçen hafta Kıbrıslı Mustafa ağabeyi (Kervancıoğlu) bir kazada kaybettik. Yeri kolay kolay doldurulamayacak bir dost, bir gönül adamı, bir kültür elçisi idi. Yıllardır hiç aksatmadan sürdürdüğü sohbetleri ve radyodaki neşeli ve bir o kadar da sevgi ve bilgi dolu programında zevkle, heyecanla, dünyanın dört bir tarafından kimsenin duymadığı bilgileri, yine dünyanın dört bir yanındaki dinleyicilerine ulaştırırdı. Kendisiyle ilk tanışanlar için de, yıllardır görüştükleri için de bitmez tükenmez bir bilgi kaynağı, âdeta her gün kendini yenileyen bir canlı ansiklopedi idi. Bu değerli dost, kiminle tanışsa, kiminle konuşsa, onun yöresinden, kültüründen, konusundan, ilgi alanından, dünyasından, ruhundan bir konu bulur, muhatabını hayran bırakırdı. Bir ulu adam, insan gibi insandı. Yüksek hitabet gücü, geniş ve derin bilgisiyle her yaştan insanı çeker, iyiyi doğruyu güzeli güzel güzel anlatırdı. Kendisine rahmet, dostlarımıza sabırlar diliyorum. Müşteriler kaçmadan, sevdiklerimiz göçmeden kıymetlerini bilebilsek. Ah bilebilsek! -------- (Pazarola, pazartesi günleri yayınlanır.)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.