Yerli otomobil markası üretmek niyetlerini, ÖTV düzeltmelerini, piyasaya etkilerini, başını yukarıya dikmiş fiyatları, çevremizdeki kara bulutları, küresel pazar ve enerji kavgalarını, büyük ve küçük işletmelerin durumlarını düşünür ve bunları bir arada tutacak konu ararken başlıktaki sözü hatırladım. Vaktiyle bir okuyucum, "Pazarlamadan anlamayan, ticaretten hoşlanmayan bir insanım. Ama çevremdekilerin ve yakınlarımın durumu beni üzüyor, bir şeyler yapmaya zorluyor" anlamında bir mail göndermişti. "Dünyadaki bütün ticarî kuruluşların en çok ihtiyaç duydukları şeyin ne olduğunu düşündüm ve bunun müşteri olduğunu gördüm. Eğer müşteri üreten bir fabrikamız olsaydı hiçbir sorunumuz olmazdı" diyordu. "Müşteri üretimi" tabirini yakalamış olmak, dünyadaki bütün kuruluşların en çok ihtiyaç duydukları şeyin "müşteri" olduğu gerçeğini görebilmek, pazarlamanın, ticaretin, iş hayatının ve hatta genel olarak hayatın sırrına vakıf olunduğunun işareti. Kutluyorum. Büyümek, işin özünde, daha çok müşterinin hayatında yer alabilmek demek. Esaslı bir vizyon/hedef ortaya konabilir, doğru insanlar bulunabilir, bunları ortak amaçlar etrafında toplayacak araçlar, aracılar ve aralarındaki ilişkiler güçlendirilirse işler yürüyor ve büyüyor. Bu bağlamda pazarlama, bir nevi, müşteri üreten bir fabrika gibi çalışıyor. Güçler çeşit çeşit. Kimin büyük kimin küçük olduğunu, kullanılan gücün niteliği kadar ilgili piyasadaki müşterilerin tercihleri de tayin ediyor. Kendi küçük cürmü büyük olabilmek ayrı bir meziyet. Bu da, pazarı ve müşteriyi derinden tanımakla alakalı. Küçüklerin büyükler karşısında var olabilmeleri, firma içinde ve dışında değişik görev ve rol sahiplerinin güçlerini birleştirip, müşterilerine hizmet için büyük bir organizma gibi davranabilmelerini gerektiriyor. "Müşteri üreten fabrika" yöneticilerinin pazarlama zekâları ve pazarlamadan ne anladıkları da önemli. Şu söz de tam küpelik: "Eskiden pazarlarda müşteri arardık, şimdiyse müşterilerde pazar arıyoruz." > (Pazarola, pazar günleri yayınlanır.)