Müşteriden gelen, müşteriye mi gidiyor?

A -
A +

Pazarlamanın inceliklerini, kâr anlayışını, müşterinin asıl kazanç kaynağı olduğunu anlattığım bir derste, keyiflenmiş ve "Demek ki neymiş? Müşteriden gelir, müşteriye gidermiş!" demiştim. Dünyanın en zor işlerinden biri, bir sözle, bir konuşmayla işleri yoluna sokmaktır. Bir baharla yaz olmuyor. Derya bir kaba sığmıyor. Memleketteki ahvâl, "Müşteriden gelen müşteriye gider" sözünü pek doğrulamıyor. "Müşteriden gelen müşteriye mi, yoksa başka yerlere mi gidiyor?" sorusu zihinleri kurcalıyor. Çeşitli alanlarda, çeşitli işlerde, vere vere, veremez hale geliyoruz. Vermek istesek de, bir yandan vermemenin yollarını arıyoruz. Verdik de ne oldu? diyoruz. Toprak gibi. Hiç konuşmasa da, onun için sadık yârim deseler de, istediklerini vermezsek o bile veremez hale geliyor. Güneş, su, biraz gübre ve biraz da ilgi istiyor. Nadasa bırakmak, biyo çeşitliliği sağlamak, sürmek, havalandırmak, gübrelemek, ilaçlamak gerekiyor. En başta toprağı sevmek geliyor. İnsanımıza istediklerini verirsek, onlar da istediğimizi bize veriyor. Yeter ki, ne istediklerini bilelim. En azından dinlemeye istekli olalım. Geçen hafta İstanbul Ticaret Odası'nda Başkanlık seçimi yapıldı. On yıldır iş başında olan yönetim yenilendi. Murat Yalçıntaş, yeni başkan seçildi. Kendisini kutluyor, başarılar diliyoruz. Seçimlere İTO'nun 240 bin üyesinden yaklaşık 60 bini katılmış. Katılım rekoru kırılmış. Önceki seçimlerde bu sayı 16 bin civarında kalırmış. Kavga gürültü sonunda, seçimlerde 87 meslek komitesinin 547 üyesi ile 230 meclis üyesi belirlenmiş. İTO seçimlerinin ardından, ATO ve diğer şehirlerdeki Ticaret Odalarında ve daha sonra TOBB'da seçimler yapılacakmış. Konuyla ilgili yorumculara bakılırsa, seçimlerle siyaset arasında ilişkiler varmış. Bazı parti kongrelerinde gördüğümüz sandalye fırlatmalı, yumruklaşmalı kavgaları anlıyorum da, dernekler ve benzeri mesleki teşkilatlanmalardaki seçimlerin bir "meydan savaşı"na dönüşmesini, tarafların birbirlerine haklı-haksız ithamlarda bulunmasını, "kazandık-kaybettik", terminolojisi kullanmalarını doğrusu çok yadırgıyorum. Bir de, bir konfederasyon başkanı imzasıyla yayınlanan "5.5 milyon esnaf ve sanatkârımız adına" bir milletvekilini kınayan ve onu Başbakana şikâyet eden yarım sayfalık gazete ilanını anlayamıyorum. Yasalarla desteklenen ve meslek mensuplarının güçlendirilmesi, çıkarlarının korunması amacıyla kurulmuş meslekî teşkilatlanmalarda asıl müşteri o mesleği icrâ eden üyelerdir. Buralarda yönetime gelenlerin, yasadan aldıkları güçler, topladıkları aidatlar ve diğer girdiler karşılığında, kendi mensuplarına, üyelerine, ortaklarına ne gibi faydalar sağladıklarını, müşterilerine nasıl hizmet ettiklerini hepimize yeniden anlatmalarına ihtiyaç var. Seçimlerdeki gerginlikler, "Acaba bizim bildiğimizden başka müşteriler de mi var?" sorusunu aklımıza getiriyor. Malum, "nerede bir müşteri varsa, orada bir kazanç (kâr) fırsatı vardır." Kazancın asıl kaynağı müşteridir, derken, aynı zamanda, en büyük yatırımı ve harcamayı müşteriye yapmamız gerektiğini de vurguluyoruz. Ne yapacaksak başkalarına şirin görünmek için değil, asıl müşterimizi kazanmak için yapmalıyız, diyoruz. Sizi oralara vatandaş getirdiyse, ben vatandaş için ne yaptım deyip, oturup düşünmek lazım. Bir de şu soruyu... "Müşteriden gelen, müşteriye mi gidiyor?"

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.