Bir deneme yapın. Bir resminizi alın. Bunu 'tersine çevirin'. Hani, bazen gazetelerde resimleri ters basarlar, aynen onun gibi. Daha sonra, eşinize-dostunuza bu iki resmi gösterin. Hangisini beğendiklerini sorun. Bir de kendiniz bu resimler arasında bir seçim yapmaya çalışın. Umulur ki, (araştırmalar da bunu gösteriyor) başkaları sizin 'düz' resminizi beğenirken, size sizin 'ters' resminiz daha hoş görünecek. Sebebi çok basit: Siz 'tersinizi' (aynada), onlar ise 'düzünüzü' görüyor. Aşina olduklarımızı daha çok beğeniyoruz. En çok da kendimizi. Kimileri eşinin, kimileri paranın sesini duymaktan keyif alsa da, insanın kendi ismi en çok hoşuna gidenidir. Biraz uçuk bir iddia olacak ama, ülkenin bu hale gelmesinde, herkesin sadece kendisini beğenmesinin, başkalarının fikirlerini takmamasının da bir rolü var. Kimse kimseyi dinlemez, fikrine saygı duymazsa, uzlaşma nasıl olacak? Herkes kendi başına giderse nereye varılacak? İnsanın sadece kendini beğenmesi gerçeğinden hareketle pazarlama biliminde 'müşteriyegöreleştirme' denilen bir kavram gelişti. Amaç, firmanın pazara sunduğu mal ve hizmetleri mümkün olduğu ölçüde her müşterinin özel durumuna, ihtiyaç, istek, tercih ve zevklerine uygun hale getirmek. Meşhur Levi's ABD'de bunu uygulamış. Müşterinin ölçüsünü alıyor ve her müşteriye göre özel üretim yapıyormuş. Hem de birkaç gün içinde teslim şartıyla. Otomobilcilerin 'opsiyonlu' satışları da buna benziyor. Satıcıda belirlediğiniz özellikler anında fabrikaya bildiriliyor, onlar da otomobili tam sizin istediğiniz özelliklerde hazırlayıp yolluyorlar. Tokyo Dünya Pul Sergisi'nde insanlar posta idaresinin standı önünde kuyruk olmuş. Sırası gelen ziyaretçi bir kamera önünde gülümseyerek poz veriyor, biraz sonra üstüne kendi resmi basılmış özel pullarla dışarı çıkıyormuş. Hepsi birbirinin kopyası gibi görünen bir Japon'un sevincini düşünebiliyor musunuz? Fabrikalarını, bürolarını, evlerini kendi fotoğraflarıyla donatan iş sahiplerini de görmüşsünüzdür. Sokak ressamlarına portresini yaptıranları, karikatürlerini çizdirenleri, tişörtlerin üstüne resimlerini bastıranları, düğün ve doğum günlerinde pastaların üstüne kendi fotoğraflarını 'döktürenleri' ve benzerlerini hepiniz hatırlarsınız. Belki siz bile yaptırmışsınızdır. Bizim sitede başlangıçta bütün villalar ve daireler birbirinin kopyasıydı. Şimdilerde her ev sahibi kendi evini 'kendine benzetti'. Mesela, bizim balkonu çiçeklerle bir çırpıda özelleştirdik, yani, 'müşteriyegöreleştirdik'. Almanya'da iki tasarımcı, insanların ihtiyaçlarını daha yakından tespit edebilmek için, evlerde sistematik gözlemler yaparlarmış. Kapı kollarına asılan gömlekler, yerlere atılan çoraplar gibi ilham veren değişikliklerden yola çıkarak yepyeni ev eşyaları geliştiriyorlarmış. İnsanlarla bir alış-verişi olan herkes, karşısındakini 'eşi-benzeri olmayan, nevi şahsına münhasır' çok kıymetli bireyler olarak görmeli, onlara öyle davranmalı. İşletmeler ve pazarlamacılar her müşteriyi, her ilişkiyi ve her görüşmeyi özel kılmak için ellerinden geleni yapmalılar. İş aleminde, ne yapıp etmeli, müşterimizi iyice dinlemeli, gerçekten özel olduklarını onlara hissettirmeliyiz. Ya Devlet? Ya bizi yönetenler? Bizi dinliyorlar mı? Ne gezer. Hiç böyle bir ülkede vatandaş hayatından memnun olur mu?