Bayramları bayram yapan bayramlaşmalardır. Bayramlaşmasız bayramların tadı tuzu olmuyor. SMS ile E-mail ile bayramlaşmalar eski bayramlaşmaların yerini tutmuyor. O zamanlar, ziyarete gittiğimiz büyüklerimizin evlerinde ortak tanıdıklarımızla karşılaşır, hatıralarımızı bir kere daha anardık. Bu ziyaretlerde en hoşuma giden, yeni simaları tanımak olurdu. Bu simalarla dostumuz-büyüğümüz tarafından tanıştırılır, bu vesileyle hiç duymadığımız konulara ve hatıralara dalardık. Ne güzel olurdu, böylesi bayramlaşmalar! İlk defa tanışan insanlar, önce nereli, peşinden de "o yörenin nesiyle meşhur" olduğunu merak ederlerdi. Bu meşhur şey, bazen bir tatlı, bazen bir yemek, bazen bir ziyaret yeri, bazen de bir eşya olurdu. Ardından muhabbet, karşılıklı bir "sizin oranın nesi meşhur" oyununa dönerdi. Bu bayram hep birlikte "yöremizin nesi meşhur" oyununu oynasak ne hoş olur! "Yöremizin nesi meşhur?" sorusuna kendi memleketimden başlayıp, cevap vereyim. Denizli'nin horozu meşhur diyeceğim de, ünü dünyayı sarmış bir horozumuz hakikaten var mı, yok mu? Horozumuzu bilmem ama havlumuzun ünü gerçek. Denizli havluları, hem şöhretiyle hem tuşesiyle hem de yumuşaklığıyla dünyaları tuttu, çok şükür. Kuru şöhret karın doyurmuyor. Bunu kazanca dönüştürmek gerekiyor. Şöhretler kendi gayretleriyle yeteri kadar büyüyemiyor. Birilerinin desteğine ihtiyaç duyuluyor. İşe önce, yörelerimizin neleri meşhur araştırmakla başlanabilir. Ardından, bilinen, yerleşik şöhretleri daha da büyütecek, bunları ülke ve dünya çapında "iş yapar hale" dönüştürecek planlara sıra gelir. Yöresel şöhretlerimiz bizim hem kültürel hem de ekonomik zenginliğimiz. Tarih ve coğrafyamızdan süzülüp gelen bu zenginlikler gelecek kuşaklara ve dünyaya aktarılmayı bekliyor. Dünyanın dört bucağında, tarihi bile olmayan ülkeler, eften püften zenginliklerini allayıp pullayıp turistlere ve dünyaya satıp büyük paralar kazanıyorlar. Fırsatlar saymakla bitmiyor. Bursa'nın şeftalisi, havlusu, kaplıcası, kebabı, çakı-bıçağı, kestane şekeri, İnegöl köftesi, ipeği ve diğerleri hem meşhur, hem iş yapıyorlar. Dünyanın en büyük market zinciri Wall-Mart mağazalarında Bursa havlusu ve bornozları satılıyor. Atalarımızın "Bursa kestanesi, okka çeker beş tanesi" dediği kestane şekerinin ünü Türkiye sınırları dışına taşmış, Kafkas firması Japonya'ya bile kestane şekeri satıyor. Antep baklavası, Adana ve Urfa kebapları, İzmit pişmaniyesi, Siirt ve Antep fıstığı, Sivas köftesi, Mustafakemalpaşa tatlısı, Trabzon ekmeği ve tereyağı, Ezine peyniri, Manisa mesir macunu, Malatya kayısısı ve benzerleri bütün ülkede ünlü ve seviliyor, dünyada bile adları anılıyor. Adını bir zamanlar yetiştirdiği safrandan alan Safranbolu, başka diğer yöreler gibi şimdi "Konak turizmi"ni keşfetmiş, geliştirmiş, para kazanıyor. Çivi kullanmadan, birbirine geçme ağaç parçaları ile mobilya yapma sanatı olan "kündekari" Kastamonu'da yeniden canlandırılıyor. Sarımsağı, salebi, büryan kebabı, pirinci, el dokumaları, üryani eriği, armudu, yabani çileği, çekme helvasıyla meşhur Kastamonu'da birçok girişimci şimdi bunları geliştirip satarak para kazanma peşinde. Van otlu peyniri, Siirt tiftik battaniyesi, Erzurum tel peyniri, Tokat Zile pekmezi, desti kebabı ve yazmaları, Gaziantep baklavası, bulama ve yemenileri ve diğerleri... Tarih, coğrafya, doğal kaynaklar ve kültürüyle çok zengin ve bereketli topraklar üzerinde yaşıyoruz. Bunları geliştirip dünya çapında büyütecek, hem kazanacak hem de kazandıracak pazarlama virtüözlerinin sahneye çıkmalarını heyecanla bekliyoruz. Yöresel şöhretlerimizi de bayrağımız gibi dalga dalga, önce bütün yurda, daha sonra dünyaya yaymamızın vaktidir. O zaman bayramlarımız daha keyifli olacak. > (Pazarola, pazartesi günleri yayınlanır.)