No, No! ile Nano

A -
A +

Nano" kelimesini reklâmlarda da gördüm ya, artık gam yemem. No, no diyenlere rağmen, nano teknoloji hayatımıza girdi demektir. Nanoteknoloji atomlarla leblebi gibi oynamak arzusunun bir ürünü. Maddede 10-100 atomluk büyüklüklere inildiğinde normalden çok farklı davranışlar görülüyor. Nanobilim ve nanoteknoloji yaklaşık on seneden beri ileri ülkelerin sivil/askeri bilim ve teknoloji gündeminde başköşede duruyor. Nano ölçeklerde optik, elektronik, manyetik ve kimyasal davranışlar kuvantum özelliği kazanıyor. Maddeyi nanometrik seviyelerde işleyerek yeni teknolojik aygıtlar ve malzemeler yapılabiliyor. Atomları iterek birbirinden ayırmak ve istenilen şekilde yeniden dizmek mümkün oluyor. Nanoteknolojik araştırmalar, fizik, kimya, elektronik, malzeme, uzay ve hatta sağlık bilimlerini ortak bir noktada buluşturuyor. Önümüzdeki yıllarda insan vücudunda hastalıklı dokuyu bulup iyileştiren, ameliyat eden nanorobotlar geliştirilebilecek, insan beyninin kapasitesi ek nanohafızalarla güçlendirilecek, nanoparçacıklar sayesinde fabrikalar çevreyi çok daha az kirletecek, şimdikinden elli kat daha hafif ve daha dayanıklı malzemeler üretilecek, günlük hayatta kullandığımız pek çok malzeme yepyeni özellikler kazanacak. Geçen hafta, "DYO dünyaya Nano Dyo!" diyerek yeni ürünlerinin reklâmlarına başladı. Reklâmda, "DYO, nanoteknolojik üretimin Türkiye'deki ilk, dünyadaki pek az uygulayıcısından biri olarak, nanoteknolojik ilk "akıllı" ürününü geliştirdi bile." deniyordu. Metiner Sezer de çok güzel yazmıştı. Teknik tekstillerden, akıllı kumaşlardan, giyilebilir bilgisayarlardan, sarılma hissi veren tişörtlerden bahsetmişti. Teknoloji, peşine düşenleri ödüllendirmeye hızlanarak devam ediyor. Treni kaçıranlar ise yine "ah vah" edecek, sen-benle vakit öldürecekler. Nanobilim ve nanoteknoloji, TÜBİTAK'ın Vizyon 2023 Projesi'nde ortaya konulan sekiz stratejik alandan sadece biri. Bunların her biri, geçen yüzyılın sanayi devrimine eş bir değişikliğin habercileri. Bu tür teknolojilere "doğurgan" teknolojiler deniyor. Bunlar aynı zamanda müthiş yıkıcı oluyorlar. Ortaya çıktıklarında kendilerinden önceki bir sürü teknolojiyi ve ürünü bir anda işe yaramaz hale getiriyorlar. Bu teknolojilerle baş etmek için eski üretim paradigmalarını bırakmamız, yenilerine geçmemiz gerekiyor. Bizim gibi ülkeler için bu gelişmeler hem birer fırsat hem de bir dizi tehditler içeriyor. Bugünden çalışmaya başlayıp, yeni teknolojilere egemen olursak, sanayi devriminde kaçırdığımız fırsatları yakalama şansı doğuyor. Cumhurbaşkanı geçen hafta TÜBİTAK kanununu meclise geri göndermiş. Anlaşılıyor ki, bilim ve teknolojide ilerlemek için üretim paradigmalarımızı değiştirmek tek başına yeterli olmuyor. Siyasî paradigmalarımızı da değiştirmek gerekiyor. Bilim de, teknoloji de, hukuk da, siyaset de hep insan içindir. İnsanımızın refahı içindir. İnsanımızın refahını anlamak için ise, piyasalara, pazara sunulan ürünlere ve bunların bize ne kadar medeniyet getirdiğine bakmak lazım. TÜBİTAK etrafında koparılan fırtınalar halkımızın aşına aş, işine iş katacak mı? Yoksa yine küçük insanlar gibi, işlerle değil kişilerle mi uğraşmaya devam edeceğiz? Bilim ve teknoloji, hukuk ve siyaset, yasama ve yürütme birbirleriyle alışverişe mecburlar. Biri bilmek, öteki yapmakla ilgili. Bazı odaklar ellerini çekerlerse, ülkenin bilim stratejisini yönetmek konumundaki bir kamu kurumu olan TÜBİTAK, bilim yuvası üniversitelere de, katma değer üreten iş dünyasına da çok güzel destekler sağlayabilir. İnsanımıza ve birbirimize güvenmeyi ne zaman öğreneceğiz? Korkarım, "no, no" diye diye, "nano" trenini de kaçıracağız, yine "nanik" yemekten kurtulamayacağız.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.