Oksimoron mu?

A -
A +

Masal bu ya, bir gün fakir bir ormancı, baltasını suya düşürür. "Eyvah!" feryadına bir cin belirir ve ne olduğunu sorar. Oduncu, "Baltam suya düştü, ben şimdi ne yaparım?" der. Cin suya dalar ve elinde altın bir baltayla çıkar ve sorar: "Baltan bu muydu?" Masal bu ya, ormancı altın baltayı beğenmez, "Hayır bu değil" der. Cin tekrar görünür, bu sefer elinde gümüş bir balta vardır. "Bu muydu?" sorusuna bizim fakir ormancı, "etik" kelimesinin keşfedilmediği bir çağın insanı olarak dürüstçe, "Hayır, bu da değildi." cevabını verir. Masalın bir sonraki sahnesinde cin, ormancıya çelikten baltasını uzatır ve sorar: "Peki, bu muydu?" Ormancının gözleri sevinçle parlar, "Hah işte buydu!" Ormancının dürüstlüğü, cinin hoşuna gider, ödül olarak üç baltayı da verir. Masal bu ya, ormancı bir gün karısıyla birlikte nehir boyunca yürürken, kadının ayağı kayar ve suya düşer. Cin hemen yetişir. Durum anlaşılır. Suya dalar ve yanında Jennifer Lopez gibi biriyle çıkagelir. "Karın bu muydu?" sorusuna ormancı bir an düşündükten sonra, "Evet" cevabını yapıştırır. Cin şaşkındır. Sinirlenir. "Yalan söylüyorsun, beni kandırıyorsun!" demeye çalışırken ormancı kendini savunur, dersini almıştır: "Özür dilerim. Ortada bir yanlış anlaşılma var. Şayet hayır deseydim bu sefer başka bir ahu ile geri dönecektin. Dürüstlüğümle ona da hayır diyecektim. Üçüncüsünde bana karımı getirecektin ve ödül olarak bana üçünü de verecektin. Ben fakir bir oduncuyum. Geçim zor. Birini ancak idare ediyorum. Üç kadının sorumluluğunu ve yükünü taşıyamam. Onun için evet dedim..." Bu masalı internete salanlar, "erkek yalan söylüyorsa, bunun bir sebebi vardır" babında kullanmışlardı. Bense bunu, insanımızın "uyanıklaşma hızını" gösteren bir örnek olarak alıyorum. Bu masal, bana başka masalları da hatırlatıyor. "Çok mal haramsız, çok laf yalansız olmaz." "Satıcı yalansız iş yapamaz." "Satıcı yalan söylüyorsa bunun haklı bir sebebi vardır. Yoksa bir sebep bulmalıdır" ve benzerleri gibi. Üstelik bu masallar piyasada epey revaçta. Pazarlama anlatırken, işlerini nasıl geliştirebileceklerini, nasıl müşteri bulacaklarını, müşteri kazanmak için neler yapabileceklerini açıklarken, gençler bıyık altından konuşur, "Hoca, piyasa, kitaplarda yazana benzemez. Kitaplardakiler bize uymaz. Piyasada 'işini bilecek, adamını bulacaksın', gerisi hikâye" gibisinden söylenirler. Piyasada belden aşağı vurmak, arkadan dolanmak, rekabet için her şeyi mubah görmek, müşteri de dahil insanların yüzüne gülüp, arkadan verip veriştirmek, yüzlerde maske ile dolaşmak, dalkavukluk, bedavacılık, korumacılık, kayırmacılık, başkasının sırtından geçinmek norm olmuş. Samimiyet, dürüstlük, çalışkanlık ve benzeri erdemler istisna kalmış. Bunlara "enayi", "saf", "aptal" ve "iş bilmez" gözüyle bakılır olmuş. Yalan, namussuzluk ve vicdansızlık, "etik olmayan davranış" kılıfıyla yumuşatılmış ve süslenmiş. "Herkes yapıyor" bahanesi dillere pelesenk olmuş. Kendilerine başarılı pazarlamacı payesi yakıştırılan bankacılar hâlâ insanlara istemedikleri halde kredi kartı gönderiyor, yanıltıcı reklam kampanyalarıyla insanları "gaza getiriyorlar", üniversiteler ve kamu kuruluşları maaş ödemelerini birinden diğerine aktarırken bankalarla oturup "ne vereceksin, neremi yapacaksın?" pazarlığı yapıyor, iş kuran gençler iş planlarına "müşterilere verilecek hediyelerin(!) maliyetini" de dahil etmek zorunda kalıyor, "kitabına uydurulan işler" her geçen gün artıyor. Bize de böylesi, yalana kolayca nasıl kayılır türünden masallar anlatmak kalıyor. Sahi, pazarlama ve ahlâk bir oksimoron mu? ..... (Oksimoron: Anlam itibariyle zıt iki kavramı birlikte kullanmak, tezat.) > (Pazarola, pazartesi günleri yayınlanır.)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.