Habercinin vazifesi haber vermektir. Biliyoruz ki, gazeteci ve televizyoncular haber vermekle yetinmiyor, hangi haberleri ve bunları nasıl göreceğimize, nasıl yorumlayacağımıza da karışıyorlar. Haberleriyle bazen ilaç, bazen de zehir oluyorlar. Arifler, kem âletle, kemâlât olmaz sözüyle suyun kendisi kadar, suyun geldiği borunun temizliğine de dikkatimizi çekmişler. Kimselere pis diyecek hâlimiz yok, elbette. Ama gazete ve gazeteciler de çeşit çeşit. Yandaşından candaşına, beslemesinden güdümlüsüne, basın yayın organlarının insanımızı, toplumu ve bireyleri kendi düşünce, duygu ve davranış düzlemine çekme niyetlerini de inkâr edemiyoruz. Basın ve medya bizi değiştirmek için var ve bu uğurda canla başla uğraşıyorlar. Okuyucu da bunu istiyor, haberlerden çok yorumlara itibar ediyor. Basın gibi, firmalar da piyasalarda yığınları, insanları, müşterileri etkilemek, kendilerine çekmek peşindeler. Bu amaçla medya ile ortak çalışıyorlar. Basın firmalardan kopuk, firmalar da basına küs olamıyorlar. Aralarında büyük alışverişler, ciddî rekabetler yaşanıyor. Ekonomi gazeteciliği yıllardır bilinen bir gazetecilik türü. Firmaların, ürün ve faaliyetlerinin allanıp pullandığı, iletişim mesleğinin habercilik adı altında icrâ edildiği bir alan. Paralı reklâmlar yanında yayınlanan pembe haber, yorum ve bilgilerle, neyi iyi, neyi kötü, neyi üstün, neyi zayıf göreceğimizi belirlemeye, tercihlerimizi etkilemeye gayret ediyorlar. Sevgili dost Tevfik Dalgıç'ın ekonomi gazeteciliğinden türettiği "pazarlama gazeteciliği" tâbirini geçen gün okudum. Hoşuma gitti. Şimdi bana, "gazetenin ve gazetecinin vazifesi nedir?" diye sorsalar, rahatlıkla "pazarlamadır" diyebilirim. Medya, iş ve siyaset dünyası el ele, birbirlerini parlatıp yükseltmeye, beğenmediklerini karartıp aşağılamaya çalışmıyorlar mı? Hele bir seçim zamanı gelsin, siz o zaman görün cümbüşü... Başarılı bir "pazarlama gazeteciliği" etkin bir "gazete pazarlaması" da gerektiriyor. Okutamayan, satamıyor; satamayan okutamıyor! > (Pazarola, pazartesi günleri yayınlanır.)