Francis Galton (1822-1911) uzman olmayan kişilerin fikirlerinin hiçbir öneminin olmadığını savunan bir İngiliz bilim adamıydı. Bir gezintisi sırasında, küçük bir köyde "öküz ağırlığı yarışması"na rastlamıştı. Bu yarışmaya katılmak isteyenler, bir bilet alıyor, köy meydanında sergilenen öküzün ağırlığına ilişkin tahminlerini bir kâğıda yazıp, çekilişe katılıyorlardı. Öküzün gerçek ağırlığına en yakın tahminde bulunan kişi, öküzü ödül olarak kazanıyordu. Bu yarışmaya, kasaplar ve yetiştiriciler gibi uzman kişiler de, "uzman" tanımına girmeyen meraklılar, köy ahalisi ve ziyaretçiler de katılabiliyordu. Hatta "sıradan" kişilerin sayısı, uzmanlardan kat kat fazla idi. Galton, yarışma sonrası, kâğıtların hepsini toplayıp, tahminlere göz attı. Sonuçlar, Galton'un, uzmanlık ve uzman görüşü hakkındaki hayat felsefesini tamamen değiştirmişti. Yarışmada sergilenen öküzün gerçek ağırlığı 543 kilogramdı. Yarışmaya katılan 800 kişinin tahminlerinin ortalaması ise 542 kilogram çıkmıştı. Uzman olmayanların çoğunluğu oluşturduğu bu topluluk, öküzün gerçek ağırlığını 1 kilogram kadar bir yanılgı ile bilebilmişti. Bu deneyi defalarca tekrarlamasına rağmen, konuyla alakasız toplulukların sunduğu fikirlerdeki doğruluk payı, Galton'u şaşırtmaya ve inandırmaya yetmişti. Bu hikâyeyi Mehmet Doğan'ın "altıüstütasarım" bloğundan aldım. (Geçen ay yayınlanan "Teknoloji Kimin Umurunda" isimli kitabı için kendisine buradan tebriklerimi de gönderiyorum.) Yine ondan aldığım başka bir örnek "Kim 500 milyar ister?" yarışmasından. Yarışmacıların telefon joker hakkını kullandıkları uzmanların cevaplarının doğruluk payı yüzde 66 iken; soru, stüdyodaki seyircilere sorulduğunda doğruluk payı ise yüzde 90 oluyormuş. "Öküz Ağırlığı Yarışması" James Surowiecki'nin "The Wisdom of Crowds" (Kitlelerin Bilgeliği) kitabının başlarında anlatılan bir anekdot. Bu kitapta üstünde durulan Kitlelerin Bilgeliği Teorisine göre, "çok sayıdaki çok bilmeyen kişinin" bilgisi, "az sayıdaki çokbilmiş kişinin" bilgisinden daha üstün ya da eşit olabiliyor. 1968'de Atlantik'te Scorpion adlı bir denizaltı batar. SOS verdikten sonra kaybolan geminin enkazı aylarca arandığı halde bulunamaz. Craven isimli biri, donanmadan, matematikçilerden, meteorolojistlerden vs. oluşan bir gruptan bilgiler alır. Daha sonra hızlar, açılar, hava şartları vb. gibi faktörler üzerinden bu bilgileri bir araya getirir ve sonuçta, batık denizaltı, o güne kadar kimsenin arama yapmadığı bir noktanın hemen yakınında bulunur. Kalabalıklar gerçeği görmüştür. Yalnız burada işaret etmem gereken ince bir nokta var. Biz şimdi burada "Kitlelerin Bilgeliği"nden (kolektif akıldan, halkın sağduyusundan) bahsediyoruz. Bir de "Kitle Psikolojisi" var ki, o ayrı bir şey. Kitle psikolojisine, "Sürü Psikolojisi" deniyor ki, "azın çoğa hükmetmesi" anlamına geliyor. Bazı çokbilmişler, bir bilenler, uzmanlar ve medya "sürü psikolojisi"ni manipüle edebiliyorlar. Ama halkın ve milyonların "kitle bilgeliği"ni, "sağduyusu"nu asla sarsamıyorlar. Yeter ki, halka fırsat verilsin. Kitlelerin Bilgeliği Teorisinden yararlanmanın bazı şartları var. Önce çeşitliliğe izin vereceksiniz; fikir, inanç, bilgi ve bakış açılarında farklılıklar çok olacak. Tam bir fikir özgürlüğü sağlayacaksınız; kimse kimsenin fikrini, düşüncesini, inancını ezmeyecek, aşağılamayacak. Üçüncü olarak da, görüşleri, fikirleri, oyları toplarken dürüst olacaksınız; hata yapmayan bir bilgi toplama yöntemi kullanacaksınız. Haa, bu arada, "Pazarlama Zekâsı"nı hâlâ geliştirememiş birçok işletme yöneticisinin de kulakları çınlasın. "Bir şeyden anlamaz" zannettikleri müşteri kitlelerinin de bir "sağduyusu" vardır. Unutmasınlar.