İş ve pazarlama dünyasında yıllardır değişmeyen iki Ayşe Teyze var. Biri Güngör Uras'ın ünlü Ayşe Teyzesi, diğeri de 18 yıldır çantasında taşıdığı beyazlatıcısıyla ACE'ci Ayşe Teyze. ACE'ci hiç yaşlanmadı, emekli ev hanımı Ayşe Teyze'nin durumu ise hiç değişmedi. Kıt kanaat geçinme kaygısından hiç kurtulamadı. Tam gıda fiyatları istikrara kavuştu derken, uzun süre yerinde sayan fiyatlar birden artmaya başladı. Kıştan kaynaklanan meyve sebze pahalılığı baharla birlikte geçtiyse de, pirincin fiyatı üç ayda yüzde 130 yükseldi. Millî yiyeceğimiz bulgur da geçen yıla nazaran yüzde 155 zamlanmıştı. Elindeki pirinci tüccara zamansız satan TMO üç kat fiyat ödeyerek ithalat yapmak zorunda kalacak. Fiyatlar daha da artacak. Değişti sandığımız alavereler sanki geri geldi. Sadece pirincin değil memlekette işlerin ucu hep Ayşe Teyzelere dokunuyor. Ağlayan hep analar oluyor. Dünya değişiyor, memleket değişiyor, iklimler, mekânlar, şehirler değişiyor, ama huy ve tabiatlar değişmiyor. Uslu uslu uyum sağlamak, ahenk içinde bir ömür sürmek ve birlikte geleceğe güzel şeyler bırakmak varken, biri diğerinin kaşını gözünü beğenmiyor, beğenmediği gözleri oymaya kalkışıyor, hatta bunu bir hayat tarzı haline getiriyor. Kendini bir "şey" zannedip, etrafına, herkese hatta dünyaya kendince kanun, nizam, kaide, usul ve din koymaya kalkışıyor. Kendisine karşı çıkan olursa, mızıkçılık ediyor, maraza çıkarıyor, can yakıyorlar. Bunlarda değişimleri algılamak yok, değişime uyum sağlamak yok, değişime hazırlıklı olmak yok, değişim uğruna kendini değiştirmek yok. Varsa yoksa kendi değişmezliklerine zorlamak var. Değişim denince, bunlar "değişME!" (bu bir emirdir) anlıyorlar. Değişmesi, değiştirilmesi gerekenlerle, korunacaklar arasında denge kurulabilse dünya güllük gülistanlık olacak. Lakin ne mümkün! Birileri ise habire, değişmezlerimizi değiştirmeye, değişesileri değiştirtmemeye uğraşıyor. Alavere dalavere... Sonunda olanlar hep Ayşe Teyze'lere oluyor. (Pazarola, pazartesi günleri yayınlanır.)