Papa ve "Diyalog"

A -
A +

Hayvanlar âleminde her hayvan kendini ve kendi cinsini başka cinslere karşı korumak, cinsler arası ölüm-kalım savaşını kazanmak zorunda. Güçlü olacak, yen(il)meyecek, kendinden olmayanı yiyerek güçlenecek (otoburlar ot yiyecek). İnsanlar âleminde ise her insan kendini anlayabildiği, hayatını insan cinsinden "ötekilerle" uyumlaştırabildiği, diğeriyle ahenkli bir yaşama ortamı oluşturabildiği ölçüde medenî ve mutlu olabiliyor. Ne yazıktır ki, tarih bu gerçeğin farkına varılmadığını gösteren savaş hikâyeleriyle dolu. Ne zaman ki, insanlar küçük büyük toplumlar, cemaatler, kavimler, uluslar, hatta uluslar topluluğu halinde bir inanç etrafında birbirleriyle uyumlu yaşayabilmişler, o zaman ve oralarda medeniyetler yücelmiş, insanlar rahat ve huzura ermişler. Aynı yastığı paylaşan iki kişi bile birbiriyle kolay anlaşamıyor. 'Çocuklar Duymasın'ın Birol Güven'i yeni kitabı "Yatak Odası Diyalogları"nda, eşler arası ilişkilerin eşlerle sınırlı olmadığına işaretle, 'problemlerin çözümü oda dışında' diyor. Eşlerin aralarındaki farkları fark ettikleri ve bu farkları kabul ettikleri ölçüde huzur bulduklarını söylüyor. Eskiden firmalar taşıma, depolama işlerini kendi başlarına yaparlardı. Sistemlerini uyumlaştırınca, hem kendilerinin, hem lojistik firmalarının, hem de müşterilerinin kazançlı çıktıklarını fark ettiler, dev bir lojistik sektörü doğdu. Yönetimde departmanlar "hayvan türleri arasındaki savaşları andıran" "yerim seni" havasından çıkıp insana yakışan, "hepimiz aynı teknedeyiz", anlayışına dönüşmeye başladı. Firmalar iş birliği, çözüm ortaklığı, outsourcing gibi uyumlu hareketlere giriştikçe, pazarlama zekâlarını geliştirdikçe, hep birlikte müşterinin hizmetine girdikçe daha çok kazandıklarını gördüler. Bu hızla sektörel, ulusal, çok uluslu ve global iş birliklerine yöneldiler. Ülkeler, bölgeler, kıtalar arası uyum ve iş birliklerinin peşine düştüler. Bazı kafalar hâlâ bu gerçekleri basmadığı için, AB'ye alırız/almayız kavgasındalar. Kendilerine ortak değil, sopa arayanlar da işin cabası. Pazarlama pazarlama olduğunu, segmentasyonu keşfettiğinde anladı. Mikro segmentasyona yöneldikçe, hız kazandı, olgunlaştı. Farklılıkları problemden, fırsata döndürdü. İnsanların birbirine benzememesinin bir kusur değil, bir zenginlik olduğunu anladı. Bu farklılıkları ortadan kaldırmak yerine, insanlara bireyliklerini (nevi şahsına münhasır olduklarını) daha da hissettirdi. İşini ve ürünlerini, görüş ve düşüncesi birbirine benzemeyen onca insan arasında doğru konumlandırabilirse, hepsinin beğenisini kazanabilirse başaracağının farkına vardı. Bir yandan da, gücü sınırlı olduğu ve ticarî bir endişe taşıdığı için müşterileri arasında "ayrımcılık" yapmak zorunda kaldı. Kendine hedef müşteriler seçti. Uzmanlaşma arttı, insanlık anlatan uzmanlar bile ortaya çıktı. Toplumsal meselelerimizin özünde, insanı anlayabilmek ve bütün farklara rağmen insanlık paydasında buluşabilmek yatıyor. İş, farkların bir engel değil zenginlik olduğunu kavrayabilmekte. İnsanlık diğerkâmlığı öğrendiğinde düze çıkacak. Papa, Müslüman bir ülkeye ve bir diyaloğa mı, yoksa kiliseler arasındaki bölünmeyi önlemeye, kendi çapında bir iş birliği kurmaya mı geliyor? Papalar diyalog yapmaz, yapamaz. Önceki papa 6 bin devlet adamıyla görüştü, ama bunların hiç biriyle karşılıklı oturup bir yemek bile yemedi. Yemeksiz diyalog nasıl olur? Bizi yücelten, bizi insan yapan ulvî değerlerimizi içimizdekilere de dışımızdakilere de, daha etkili, daha güçlü bir şekilde pazarlamak gibi büyük bir görev bizleri bekliyor. Uyum ve diyalog içeriden, yatak odasından başlıyor. > (Pazarola, pazartesi günleri yayınlanır.)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.