Pazarlama Meydan Savaşları

A -
A +

Konforu düşünebiliyor musunuz? Gün henüz ağarmamış. Kapıyı açıyorsunuz, kapının kulpuna dikkatle iliştirilmiş bir gazete orada sizi bekliyor. Sessiz ve masum. Hem de her gün, hiç aksamadan, hiç şaşmadan, hep aynı saatte. Yaz, kış, yağmur, kar, fırtına, bayram, tatil farketmiyor. Haftada yedi gün, ayda otuz ve yıllarca. Hiç aksamadan. O anda ve bir an için, yüzlerce kişinin, size haber ve bilgi taşımak için saatler süren koşuşturmalarını düşünüyorsunuz. Kapınıza bırakılan o gazetenin, bir yarışın son etabında bitiş çizgisine bırakılan bir bayrak olduğunu hissediyorsunuz. Ve yarışın ertesi gün yeniden başladığını... Evet, gazetenin bu günkü nüshasında da son noktayı dağıtıcınız koydu. Bugün 11 Ekim, Dünya Gazete Dağıtıcıları Günü. Bu anlamlı günde, fedakâr ve cefakâr bütün dağıtıcılarımızı sevgiyle selamlıyor, gayretleri ve gönüllerimizi çelen hizmetleri dolayısıyla kendilerini tebrik ediyoruz. Kapıya teslim usulü dağıtım çok masraflıdır, pek zahmetlidir. Benim diyen firmalar bunun altından kalkamıyor. Gazetesini, ürününü müşterisinin kapısına kadar götüremiyor. Yarı yolda bırakıyor. Bayiye, perakendeciye, markete emanet ediyor. Orada kalıyor. Satış, dağıtım ve perakende, bir bakıma, pazarlamanın meydan savaşıdır. Bütün meydan savaşları gibi bunlar da insanla yapılır. Hem de, cefakâr, fedakâr, kanaatkâr ve inanmış insanlarla. Şıkır şıkır işleyen güçlü bir teşkilatınız yoksa, bu savaşta yaya kalırsınız. Bu gazetenin çoğu okuyucuları gibi, çok şükür biz de bu lükse sahibiz. Toplam tirajın günlük dört milyona yaklaştığı bu ülkede halkın yüzde doksanı (kapıcılarla gelenler hariç) kapıya teslim konforundan mahrum. Onlara da bu keyfi yaşatmak için muazzam bir potansiyel var önümüzde. Dünya Gazete Dağıtıcıları Gününde, isimsiz kahramanlarımızı, işlerini sessizce gören dağıtıcılarımızı, onları yönetenleri ve dünyada bir asırdır uygulanan bu sistemi ülkemize büyük bir cesaretle kazandıran değerli büyüklerimizi hürmetle anıyoruz. Dağıtıcılar gibi, perakendeciler de pazarlamanın meydan savaşının erleridir. Ekonominin kalbi perakendecilerde atar. Perakendeciler halkın refah ve mutluluğunun aynasıdır. Bu aynaya mutluluk kadar, çok ciddî savaşlar da yansır. Mağazalar, bir yandan kendi cinsinden mağazalarla, bir yandan da başka malları satan mağazalarla rekabet eder. Markalar bu mağazalarda yer alma kavgası verirler. Mağaza içinde değişik ürün kategorileri, hem kendi aralarında, hem de mağaza markalı ürünlerle kapışırlar. Üreticiler raf için kavga verirler. Kampanyalar ve promosyonlar arasında da "perakende meydan savaşları" yaşanır. Firmaların elemanları arasında biz müşterilerin görmediğimiz nice kapışmalar da yaşanır ki, evlere şenlik. Aslında bu kapışmalardan müşterilerin daha kazançlı çıkmaları beklenir. Ama, sonuç pek öyle olmaz. Firma ve markalar, "rekabetten sıyrılmak" stratejileriyle yepyeni yollar keşfederler ve müşteriyi "yalnızken avlamanın" yollarını bulurlar. Tüketici/müşteri ise, organize olamadığı, "önce can, sonra canan" dediği, toplu davranma becerisini gösteremediği için, organize perakendeciler karşısında, kendisine sunulanla ve "üç dakikalık inanılmaz tüketici hakları"yla yetinmek zorunda kalır. Geçen hafta sonunda Perakendecilik Günleri'nde, perakendeciler, müşteri karşısında daha güçlü ve daha kârlı olabilmek için neler yapacaklarını konuştular. Konuştuklarının ne kadarını hayata geçirecekler? Şimdi daha mı mutlu olacağız? Bekleyip, göreceğiz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.