ki hafta boyunca memleketimin kendine has o güzelim şivesiyle kulaklarımın pasını giderdim. Ama şivemi bir türlü tam açamadım. Siz becerebiliyorsanız, başlıktaki "sıkdı gaari" kısmını lütfen Ege-Denizli şivesiyle okuyun. Bu seyahat vesilesiyle bir kere daha fark ettim ki, benzinler de, pompalar da, markalar da, benzin istasyonları da hiç de sanıldığı gibi standart değil. Siz siz olun, bildiğiniz ve güvendiğiniz istasyon dışında benzin almayın. Neyle karşılaşacağınız hiç belli olmaz. Benzin istasyonlarının promosyonlusu da var, promosyonsuzu da. Bir istasyon "... herkese çeyrek altın veriyoruz!" yazmış. Bir başkası çatal-kaşık veriyor. Kuponları biriktirip, şifresini telefonla kaydettireceksiniz. Oradan size bir numara verecekler, o numarayla istasyona gidip çatal-kaşığı teslim alacaksınız. Ölme eşeğim ölme. Ne karışık işler. Kâr marjının sınırlı ve nispeten az olduğu bir işte, herkese çeyrek altın nasıl mümkün olur ki? İnanın, bendeniz bile, işin içinde nasılsa bir bit yeniği vardır düşüncesiyle promosyonlardan kaçıyor, promosyonsuz olanını arıyor ve şayet bulursam onu tercih ediyorum. Promosyonsuz gazeteye bile hasret kaldık. İlaveleri ve insertleri ile birlikte 1 YTL verince bir buçuk iki kilo kadar gazete alınabiliyor. Boş kağıt daha pahalı. Anlaşılan, üzerine basılanlar kağıda değer katmıyor, aksine değer kaybettiriyor. Tatilde bol bol, "reklam basmak için hazırlanmış bol promosyonlu gazeteler" okudum. Bir kere daha anladım ki, bazı gazeteler, "ne kadar reklam o kadar sayfa" anlayışıyla hazırlanıyor. Reklam şahane, içerik bahane. Günlük hayatımızda bir şekilde gözümüze sokulan promosyonların haddi hesabı yok. Hangi birini sayayım. Reklamlar bile promosyonu duyurmak için yapılıyor. Maliye Bakanı da promosyon işine bulaşmış. Bonus peruğuyla fotomontajlı resmini pek beğendim. Ödemelerin yapılacağı bankayı değiştirme karşılığında bankadan memur başına bilmem ne kadar bonus talep etmiş. Kuzular gibiyiz Sadece promosyon konusunda değil, hemen her işimizde sürü gibi davranıyoruz. Kuzular gibiyiz. Geçen hafta Van'dan bir haber vardı. Çobanların kahvaltı ettiği sırada başıboş kalan koyunlardan biri sarp kayalık bölgede karşıya atlamış. Bunu gören diğerleri de sürü halinde peşinden atlayınca, 15 metre derinliğindeki uçuruma düşen koyunlardan 400'ü telef olmuş. Arkadan gelip ölülerin üstüne düşen 1.100 koyuna ise bir şey olmamış. Pazarlama dünyasında da "sürü davranışı" yaygın. Bir farkla ki, burada önden gidenler, önce atlayanlar kazanıyor. Geciken kaybediyor. Hangi sektör olursa olsun, fark etmiyor. Biri bir işe girişiyor, peşinden "hurra..." bir sürü girişimci aynı işe atlıyor. İşlerini de birbirlerine bakarak aynı tarzda yaptıklarından bir süre sonra birbirlerinin rakibi oluyorlar. Sonra hep birlikte ağlamaya, işlerin yürümediğinden şikâyete başlıyorlar. Sanırım, şikâyet için de önce aralarından birinin ağlaması ve yakınması bekleniyor. Diğerleri arkadan geliyor, yakınmalar koroya dönüşüyor. Sürü davranışı yazlıklarda da kendini göstermiş. Sahillerimiz neredeyse silme beton binalarla dolmuş. Dağ taş her boşluğa bir yazlık site kondurulmuş. Evlerin pek çoğu bomboş bekliyor. Bunları verimli olarak işletecek organizatörlere ve "pazarlama dehalarına" ihtiyaç var. Şu sıralar emlak piyasasında da sürü davranışı yaşanıyor. Gazeteler emlak reklamlarından geçilmez oldu. TOKİ'nin çeşitli şehirlerde başlattığı projeler halkın hücumuna uğruyor, kapış kapış gidiyor. Eh artık, emlak işlerinde de envai çeşit promosyonla karşılaşma vakti gelmiş demektir. "Bir ev alana..." Promosyonsuz günlere...