Bayramlık alışverişler dâhil, pazara çıktığımızda seçimlerimiz, tercihlerimiz ve kararlarımızla baş başa kalıyoruz. Pazarlamacılar bizim seçimlerimizi, tercihlerimizi ve dahi kararlarımızı etkilemeye uğraşıyor. Bu üçü bir pazarlamacı için eşit değerde önemli. Firmalar üçünü de dikkatle yönetmek zorundalar. Müşterinin istek, ihtiyaç ve beğenilerine uygun çeşitlerle ona seçim hakkı sunamayan bir pazarlamacı baştan kaybeder. Müşteri çeşit görmek ister. Yeni ürünler, yenilik, bol çeşit, "seç, beğen, al!" yaygaraları, hepsi müşteriye gel gel etmek içindir. Ancak, iş tercihe gelince manzara değişir. Müşteri çok çeşit karşısında şaşırır, korkar, ürker. Bu korku onu bir markaya esir eder. Tatmin eden bir satış için alternatiflerin çoğu elimine edilir, iki üç seçeneğe indirilir, müşteri "şu mu, bu mu" noktasına getirilir. Aksi halde müşteri tercih yapamaz. Sağlam bir tercih için ayrıca bir yardıma, desteğe, morale de ihtiyaç duyar. Pazarlamacılar da zaten tercihi kendilerine çevirmek için bütün hünerleriyle bu aşamada da müşterinin yanında olurlar. Karara varmak, yani cüzdana davranmak, işin en zor aşamasıdır. Neticede, tercihler karara dönüşecek, artık geri dönülemeyecektir. Önceki seçimlerimiz, bugüne kadarki tercihlerimiz, şu anda bizi belli bir kararla karşı karşıya getirmiştir. Evet denecektir. Seçimlerimizi nispeten özgürce yapsak da, tercihlerde irademizin sınırlandığını, her istediğimize kavuşamayacağımızı fark ederiz. Epeyce kısıtlandığımız karar aşamasında ise, aklımızdan ziyade duygularımızla davranır ve umduğumuz sonucun başkalarının kararlarından da etkileneceğini hissederiz. Karar anında bize sadece rey'imizi, oyumuzu, duruşumuzu sorarlar. Artık, seçimler, tercihler yapılmış, elimiz kolumuz bağlanmış, karar için sandık önümüze konmuştur. Farkında mısınız bilmem ama iş ciddî. Oyumuz, kararımız, tercihimiz ve seçimimiz, gelecek bayramlarda yeniler mi giyeceğimizi, yoksa eskilerle idare zorunda mı kalacağımızı da tayin edecek! Ona göre! > (Pazarola, pazartesi günleri yayınlanır.)