Şöhret mühendisliği

A -
A +

Bol gollü bir haftayı geride bıraktık. Şampiyonlar Ligi maçında karşılıklı goller gördük. Bu organizasyondaki başarımızla biz de bir nevi gol atmış olduk. Yüzlerce TV kanalı üzerinden dünyadaki milyonlarca seyirciye İstanbul ve Türkiye tanıtıldı. İyi oldu. Sevincimiz çok sürmedi, Boğaz'daki malum üniversitede ertelenen bir konferans yüzünden peş peşe goller yemeye başladık. Her zaman olduğu gibi, örgütlü hareket karşısında örgütsüz yığınlar hem içeride hem de dışarıda tek tek avlandı. Haklıyken haksız duruma düşürüldük. Kötü oldu. Firmalarımız "Made in Turkey" damgasıyla dış pazarlara açılacaksa, Türkiye'nin dünyadaki şöhretiyle de yakından ilgilenmek durumundayız. Türkiye'nin şanı, ünü, namı hepimizi ilgilendiriyor. Namımıza leke süren, onu aşağılayan hareketlere karşı hepimize uyanık olmak düşüyor. Türkiye'nin ve milletimizin dünyadaki şöhretine, imajına, namına sahip çıkacak, onu takip edecek, peşine düşecek, koruyacak ve yüceltecek bir örgütlenmeye şiddetle ihtiyacımız var. Meseleyi sadece Türkiye'nin tanıtımı, lobicilik, dış temsilcilikler gibi dar bir çerçeveden ele almayalım. Türkiye'yi tanıtıyoruz diye yola çıkıp, Yunanistan'ınkine benzer TV reklâmlarıyla bir yere varamadık. Lobi şirketlerini stratejik olarak kullanmadık, paramızı çarçur ettik. Şimdi, "Ulusal bir iletişim yönetimi"ne şiddetle ihtiyacımız var. Orta boy bir firmada bile, "Kurumsal İletişim Grup Sorumlusu", "Bütünleşik İletişim Danışmanı", "Pazarlama İletişimi Başkanı", "Marka Müdürü" gibi elemanlar görev yapıyor. Anlı, şanlı, yüce bir ulus ve devlet olarak bizim marka polisimiz, marka bekçimiz, marka izleyicimiz kim? Ya da kimler? Şöhret mühendisliğinde bir kelime bile önemli. Zamanlama da öyle. Pazarlamada firma adına yapılan bir patavatsızlık, yılların emeğini yok edebiliyor. Patavatsızlıkları önlemek için firmalar, gerektiğinde, işin en tepesindeki bir yöneticiyi "kızağa" alabiliyorlar. Veya yöneticiler kendi istekleriyle tekneyle dünya turuna çıkabiliyorlar. Marka ve şöhret ikisi birbirinden ayrılmayan ikizler. Şöhret, sizi kaç kişinin bildiğiyle ilgili ama marka, sizin "ne" olarak bilindiğinize bağlı. Tanınırlığınız kadar, çağrışımlarınız da önemli. Ün, bir firmanın en önemli varlıklarından. Güçlü firmalar ve markalar bir günde oluşmuyor. Pazarlama, şöhret mühendisliğidir Şöhret koro, kadro ve organizasyon işidir. Türkiye'yi ve Türk ulusunu tanıyanların sayısı ve dünyada kaç milyon soydaşımız olduğu fazla bir şey ifade etmiyor. Bunlardan kaçının, aynı anda, aynı telden çaldığı, aynı şarkıya iştirak ettiği, aynı koronun bir elemanı olarak davrandığı önemli. Yurt içinde ve yurt dışındaki insanımıza kendi milletini sevdiremezsek, "bizi arkadan hançerliyorlar", "fikir özgürlüğü nerede kaldı" gibisinden sözleri daha çok duyarız. Maalesef, siyaset, bilim, ekonomi, işletme ve pazarlama dünyasında ulusal bir şöhretimiz, milli çıkarlarımız etrafında ortak ses çıkaran "millî koro"larımız yok. Şöhret oluşumunda temel güçlerden biri olan medya bile millî meseleler etrafında "millî koro" gibi davranmıyor. Hâlâ birileri, pişmiş kelle gibi, sırıta sırıta, bir kısım medyadaki görevlerine devam ediyorlar. Lütfen bir inceleyin: www. adl.org sitesinde, "The Anti-Defamation League" (Karalama Karşıtı Birlik) hakkında ayrıntıları bulacaksınız. Neredeyse bir asır öncesinden beri bir ulus, Yahudi karşıtlığıyla, nefretiyle, önyargılarıyla ve bağnazlıklarla savaşmak için mücadele veriyor. Kendi kaynağını kendisi üreterek, Yahudi ulusunun aşağılanmasını önlemeye çalışıyor. Türkiye'ye kara çalmaya çalışanlara karşı bir hareketi şimdiden başlatırsak, torunlarımızın imajını ve şöhretini kurtarabiliriz. Kim yapacak? Nasıl yapacak? Bir de "Baş İletişimci" mi atasak?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.