İş dünyasını kurtlar sofrası olarak görenler dünyada çok var. Kuzuların sesi pek çıkmadığından, kurtluk kural, kuzuluk istisna oluyor. Ammaa, ne zaman ki, kurtlardan bazıları, vatan, millet, toplumsal sorumluluk, dürüstlük, hak, hukuk, adalet, eşitlik gibi laflar ediyor, işte o zaman canım çok sıkılıyor. Etik değerler dünyada yükselen değerler ya. Bakıyoruz, bizde de birileri ortaya çıkıyor, bu maksatla dernekler, vakıflar filan kuruyorlar. İsmi lazım değil, pahalı ilaç satıcılarından birinin adını böyle bir vakfın öncüleri arasında görünce, nutkum tutuldu. Tam bir, "gündüz ağacı sula, akşam dibine zehir dök" zihniyeti yani. İş dünyasında bu sıralar sosyal sorumluluk ve etik konusu bayağı bir canlandı. Kimi firmalar, sosyal sorumluluğu iş stratejilerinin bir parçası olarak ele alır oldular. İnsan haklarından sağlığa, çevre korumadan eğitime, fakirlikle mücadeleden gelir dağılımının çarpıklığına kadar toplumun birçok problemi, iş dünyasının da ilgisini çekiyor. Çekiyor ama, benim de aklıma bazı sorular takılıyor... Bir firmanın asıl işi müşterilerinin ve tüketicilerinin refah ve mutluluğunu sağlamak değil mi? Bunu gerçekleştirdikleri ölçüde başarılı sayılmaları gerekmez mi? Öyleyse, toplumun meseleleriyle ayrıca ilgilenmek niye? Her kurum ve her işletme üstüne doğrudan vazife olmayan konularla uğraşacağına, asıl işlerini tam yapsalar, yani müşterilerini memnun etseler, yetmez mi? Topluma borçlarını böylece ödemiş olmazlar mı? Acaba, firmaların sosyal sorumluluk ve etik kampanyalarıyla Walker Research adlı bir kuruluşun bulguları arasında bir ilgi olabilir mi? Araştırma, tüketicilerin % 76'sının aynı fiyat ve kalitedeki mallar arasında "hayırsever" firmaların markasını seçeceklerini göstermiş. Ayrıca, Fortune Dergisi'nin her yıl yaptığı en beğenilen şirketler araştırmasında, beğeniyi etkileyen kriterlerden birinin "sosyal sorumluluk" olduğu ortaya çıkmış. Yani, müşteriler, markalarının ve firmalarının çevrelerine duyarlı görünmelerinden hoşlanıyorlarmış. Bu noktada firmalarımızın ciddî bir "samimiyet" testinden geçmelerine ihtiyaç var. Dikkatimi çekiyor, iş dünyamızın çoğu yabancı büyük firmaları, etik ve sosyal sorumluluk konularıyla sanki biraz daha yakından ilgileniyorlarmış gibi görünüyorlar. Büyük firmaların, medyayı kullanmalarının da bunda payı var, elbette. Lakin, küçük ve orta boy işletmelerimizin bu alanda sesleri çıkmıyor. Veya, çıkıyor da, pek duyulmuyor. İnanıyorum ki, Anadolu'nun bağrından çıkan, devlete yük olmadan, ondan beslenmeden, dünya pazarlarında bile Türkiye'nin ismini şerefle duyuran yerli firmalarımız, kendi yakın çevrelerine de en büyük hayırları yapıyorlardır. Ama, reklamını yapmazlar ve hatta bunu, birazcık ayıp bile sayarlar. İşini düzgün yapan, insanlık-hak-hukuk-adalet-devlet nedir iyi bilen dürüst firmalarımıza teklifimiz şudur ki: Başkalarına özenip "sosyal sorumluluk" dalgasına kendilerini kaptırmasınlar. Onun yerine, müşterilerine ve çalışanlarına saygılı davrandıklarını, onlara haklarını eksiksiz verdiklerini, yasalara aykırı iş yapmadıklarını, adaleti yanıltmaya girişmediklerini, devlete dayanmadıklarını, devletin gücünü arkalarına almadıklarını, devletin bürokratlarıyla paslaşmadıklarını, teşvik-destek nedir bilmediklerini, insanlara iş ve aş vermeyi, verimliliği, millî serveti israf etmemeyi en büyük sosyal sorumluluk gördüklerini her fırsatta, her zeminde, göğüslerini gere gere ilan etsinler. En büyük sosyal sorumluluk bence budur.