Bir kelime, bir söz, bir resim bazen, "dünyaya bedel" oluyor. Büyük resmi görmemizi kolaylaştırıyor. Bir yanda yakma yıkmalar, bir yanda da tarihinde ilk defa tam dört yıl üst üste büyüyen bir Türkiye. Bu süre içinde toplam % 35 büyümeyle birlikte kişi başına millî gelir resmen 5.000 doları aşıyor. Hükümet erkânının iç ve dış temasları. Gelenler, gidenler. Dış basında Türkiye hakkındaki yayınlar. Neler oluyor? Nereye gidiyoruz? Yaşananlar yarın tarih olacak. Tarih biliminde iki yaklaşım var. Biri, mâzinin izlerine dayalı tarihçilik. Diğeri ise modellere dayanan doktriner tarihçilik. Şirketlerin tarihleri de iki şekilde yazılıyor. Vesikacılar, kim tarafından nasıl kurulmuş, nasıl gelişmiş, neleri başarmış cinsinden olayları belgeliyor. Doktrinciler ise, şirketlerin aldıkları kararlarla ve yönetim yaklaşımlarıyla ilgileniyorlar. İkisinde de belli bir sistematik, bir "model", belli bir "strateji" gerekiyor. "Stratejiniz yoksa geleceğiniz de yoktur." "Stratejisi olmayan, başkasının stratejisinin bir parçası olmaktan kurtulamaz." Strateji, belli kaynakları belli alanlarda bilinçli, kapsamlı ve uzun vadeli biçimde yoğunlaştırmanın "kısa bir hikâyesi". Bir hedef için, kaynakları-güçleri sonuç alıcı biçimde "yığma", "yoğunlaştırma", "odaklanma" sanatı. Stratejinin isabeti aynı zamanda ilgili bütün "yandaşlarca" bilinmesine ve algılanmasına bağlı. Oyuncular, stratejiden habersizse, nereye nasıl gidileceği konusunda belli bir anlayış içinde değillerse, "birbirini vurmaktan", "pişmiş stratejiye su katmaktan" nasıl kurtulabilirler ki? Kendi stratejisini başkalarına "hissettirebilme", başkalarını ve rakiplerini bu stratejiye "uydurma", stratejiye engel olabilecek güçlerin ve tarafların hareketlerini "engelleme", algılamalarını "bulandırma" ve gerekiyorsa, güç kullanarak, stratejinin muarızlarını etkisiz hale getirme de stratejinin bir parçasıdır. Stratejinin doğru kişilere, doğru araçlarla, doğru mesajlarla ve doğru zamanda "satılması" mecburiyeti var. Pazarlama stratejisiz, strateji pazarlamasız olmuyor. Elbette bir firma, (bir ülke) stratejisini cümle âleme ilan etmez, etmeyecektir. Stratejiyi sadece oyunu oynayacak kişi ve taraflar bilecek, ona göre pozisyon alacaklardır. Firma, proaktif veya en azından aktif olmalı, rakipler reaktif olmaya zorlanmalıdır. Şu sıralar, gençler firmaların ve sektörlerin ve ülkenin stratejilerini anlamaya çalışıyorlar. Ona göre okul, meslek, iş seçecekler. Firmalar, ekonominin ve ülkenin bir yandan yazılıp bir yandan oynanan stratejilerini algılamaya, anlamaya uğraşıyorlar. Bu maksatla senaryo üstüne senaryo üretiyor, işlerini, ona göre ayarlıyorlar. Zira başarıları bu "üst stratejiye uyum yeteneklerine" bağlı. Ülke yönetimi ise, dünyadaki oluşumları ve stratejileri "iyi okumak" ülkeyi "yarınlara hazırlayacak ulusal strateji"yi, millî hedeflerimizi bir bütün olarak oluşturmak durumunda. "Tarihin kantarı" önünde başarıları buna bağlı. Strateji, niyetlerin hayata geçirilmesidir. Bu ülkenin insanları olarak hepimiz birbirimize bakıyoruz: Ulusça hedefimiz ne? Nelere niyetleniyoruz? Neleri başlatacağız? Birilerinin ortaya çıkıp bunları bizlere "hissettirmesi"ni, bu doğrultuda cesur adımların atılmasını bekliyoruz. Tarih cesur başlangıçların toplamıdır. Başlangıçları olmayanın tarihi de olmaz. (Sahi, işletme öğrencilerine niye tarih okutmuyoruz? Sadece pazarlama tarihinden bile öğrenilecek nice dersler var.) > (Pazarola, pazartesi günleri yayınlanır.)