Tatile mi, tamire mi?

A -
A +

Bugünlerde NATO toplantısı trafiğinden uzak olmak için bir kısım esnaf ve İstanbullu tatile çıkmış. Milyonlarca aileyi etkileyen giriş sınavları bitti. Okullar kapandı. Eh, sıcaklar da başladı. Şimdi artık tatil ve yazlık zamanıdır. Neredeyse bütün problemlerimizi ve sıkıntılarımızı kendi ellerimizle, kendi seçimlerimizle, kendi irademizle, bizler üretiyoruz. İlgisizlik insanı da, binaları da, çevreyi de öldürüyor. Aranıp sorulmayan insanların moralleri bozuluyor, bakımı yapılmayan binalar dökülüyor, çekip-çevrilmeyen bahçeleri yabanî otlar bürüyor. Bunları, ağabeyimin nefis manzaralı yazlığında geçirdiğimiz güzel günler sırasında bir kere daha hatırladık. Bu memlekette bir dönem, "altına hücum" filmlerindekine benzer bir telaşla, avuç kadar bir araziyi eline geçiren, betondan "siteler" dikmişti. Dağ taş yazlık ev doldu. Sahiller göz alabildiğine, iç içe sokulmuş, kibrit kutusu gibi görünen beton binacıklarla kaplandı. Çoğu yıllarca boş kalacak yazlık ev inşaatları hâlâ devam ediyor. Yazlıklar çok, kullanan yok. Şu anda konuk olduğum ve mazisi otuz yıla yaklaşan sitede haziran ortasında evlerin ancak yüzde otuzunda insan var. Evlerin geri kalanı, zamanın tahribatına uğramış halde, yılda bir iki haftalığına temizlik, tamir, bakım ve tadilat işleriyle uğraşmak için gelecek sahiplerini bekliyor. Yazlık işi bazılarına öyle bir dert olmuş ki, satsan satılmıyor, atsan atılmıyor. Ne yardan geçiliyor, ne de serden. Kısa ziyaretimiz sırasında konuştuklarımızın hepsi sözbirliği etmişçesine "hem ağlarım, hem giderim" havasındaydı. Halamın oğlu bir misal. İkişer aylık dönemlerle üç ev arasında yıl boyu dönüp duruyormuş. Hepsinde de aynı hikaye yaşanıyormuş. Bir sonrakine geçmeden önce, evi kapama, temizleme, tertipleme işleri. Gidilen evde temizleme, yerleştirme, tadilat. Ardından, aynı "faaliyetler" üçüncü eve geçerken tekrarlanıyormuş. "Yazlığa mı gidiyoruz, tamirat-tadilata mı gidiyoruz anlayamadık." diyordu. Bir başkası, üç haftadan beri, çatıdan garaj kapısına her yeri tamir ettiriyordu. Boyacısı, badanacısı, tamircisi, ustası, amelesi ile çeşit çeşit insanı arayıp bulmak zorunda kalmış. Tutulmayan sözler, beğenilmeyen işler, şikayet edilen "yazlıkçı" ücret tarifeleri yüzünden, tatil nedir, dinlenme neye denir anlayamadığını söylüyordu. Bu kadar çok yazlık, arada sırada gidip dinlenmek için midir, yoksa, bir yatırım mıdır? Belki de, insanlar, bazı uyanıkların arazi değerlendirme ve para kazanma hırslarının kurbanı oldular. Pazarlama pazar fırsatlarını insanların lehine değerlendirebilme sanatıdır. Bu yazlık işinde bile nice pazarlama dersleri var. Birileri çıksa, yıllardır sahiplerine maddî ve manevî anlamda birer yük haline gelmiş bu yazlıkları, çoğu insansız kalmış siteleri, yazlık mekanları, yerlisiyle yabancısıyla, böylesi imkanlar için yüksek bedeller ödemeye hazır insanların hizmetine sunmak için yeni projeler geliştirseler. Yıllardır âtıl ve bakımsız bekleyen yazlıkları ve tesisleri işe yarar ve kazanç getirir hale getirseler. Tatilden dönüşte Armutlu tesislerini ziyaret ettik. Maşallah, büyük işler başarılmış. Emeği geçenleri tebrik ediyoruz. Açılış günü epeyce yaklaşmış. Başlarında tanıtım elemanlarıyla öbek öbek ailelerin, tesisleri yerinde incelediklerini görünce, tatil işini en verimli ve hesaplı biçimde yapmanın yolunun, devre mülk ve devre tatil sistemlerinden geçtiğine bir kere daha kâni olduk. Milyarları yatırıp, tamir-bakımla gün geçirmek mi? Devre tatil ve devre mülk sistemleriyle keyifli bir tatil yapmak mı? Herkesin bir bildiği vardır, elbette...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.