"Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları"nın yazarı John Perkins, yeni kitabı "Kafes" vesilesiyle geçenlerde Türkiye'ye gelmiş, nasıl çalıştığını anlatmıştı. Tetikçilikle pazarlama arasında doğrudan bir ilgi kurmak, pazarlamayı biraz kirletebilir. Ancak bu ikisi, işleyiş ve teknikleri itibariyle birbirine pek de uzak sayılmaz. Bir iş yapmak, bir sonuca gitmek istiyorsanız, amaca dönük adımlar atmak ve oyunu başarıyla oynamak zorundasınız. Aksi halde başkalarının orkestrasına çalgıcı, oyunlarına piyon olunuyor. Tetikçilik sistemi şöyle işliyor. Önce, kalkınma, gelişme ve ülkenin refahı için büyük yatırımlara ve bir dış desteğe ihtiyaç olduğu fikri pişiriliyor. Baş oyuncu ülke, ekonomik tetikçilerini hedef ülkeye gönderiyor ve bunlar büyük çaplı projelerini hükümet ve bürokrasiye pazarlıyor. Krediler sağlıyor. Karşılığında, hedef ülkenin işe yarar her ne kaynağı varsa, bunları bedavaya, çok ucuza ve bu "âlî" hedef uğruna diyerek, ellerine geçiriyor, daha da semiriyorlar. Bunun minik versiyonları iş dünyasında firmalara ve nihaî müşterilere de uygulanıyor. Birileri, müşterinin aklına girip, şişirilmiş ve körüklenmiş beklentilerle onu boyundan büyük harcamaların altına sokup, zombi haline getirip, düşünce ve duygularını manipüle ederek, kârlarına kârlar katıyorlar. Tetikçilik, halen dünyada İslam korkusu, bölgede ise etnik hareketlenmeler üzerinden de devam ediyor. Birtakım vakıf ve fonlarca desteklenen tetikçi odakların estirdikleri rüzgarlar, birbiriyle dostça yaşayan toplulukları birbirine karşı çatışmaya hazır hale getiriyor. Ülke üzerindeki asırlık emelleriyle çeşitli alanlarda sayısız tetikçiyi, kara propagandacıyı, borazanı, destekçiyi, birer uzman, düşünce kuruluşu, dernek, uluslararası örgüt vesaire kılığında yıllarca kullananlar, çeşitli alan ve düzeydeki tetikçileriyle yakın zamanda biraz daha fark edilir hale geldiler. Milletçe uyanık olmanın, dik durmanın, tetikçileri ve arkasındakileri hatırlayıp itidalle davranmanın vaktidir, diye düşünüyoruz. > (Pazarola, pazar günleri yayınlanır.)