Toplumsal Detoks

A -
A +

Hayat, canlılar, beden, insanlar, firmalar, sektörler, toplum, millet, devlet hepsi birbirini andırıyor. Birinde olanlar diğerlerinde de geçerli. Hayatı, insanı ve bedeni tanıyan diğerlerini de tanıyor. Yaşamak için tüketmek, tüketmek için de üretmek zorundayız. İçinde bulunduğumuz çevreyle ilişkilerimizi düzenleyerek, gereğinde etkileyerek hayatımızı daha kaliteli hale getirebiliyoruz. Yiyip içiyor, görüşüp konuşuyoruz. Birilerinden bir şeyler alıp, birilerine bir şeyler satıyoruz. Bütün bu alma-vermeler sırasında iyisiyle kötüsüyle bizde bir şeyler birikiyor. Şayet nelerin biriktiğini algılayamıyor, birikenlerin nelere yol açabileceğini tahmin edemiyorsak, şoktan, krizden, felaketten, çöküşten çıkamıyoruz. Son zamanların popüler konularından biri de detoks. Dış çevre kirliliği ile içsel kirlilik arasındaki alışverişin farkına varıp, bünyeyi sağlıklı hale getirme çabalarına deniyor. Makrokozmik eko-sisteme atılan her türlü zehir, insanın mikrokozmik biyo-sistemine de sızıyor. Havanın, yiyeceklerin ve suyun kirliliği kanın, dokuların ve hücre sıvılarının kirlenmesine sebep oluyor; bu ise bedende bozulma ve hastalıklar için gerekli ortamı sağlıyor. Bünye hastalanınca doktora gidiliyor. Doktor ya ilaç veya cerrahi müdahale öneriyor. Detoks anlayışı ise bunlara karşı duruyor ve asıl sebebin dışarıdaki mikroplar ve genlerden-doğuştan gelen kusurlar olmadığını söylüyor. Asıl sebep insan vücudundaki kan ve doku kirliliği ve zehirlenmesidir, diyor. Çöplükteki sinekleri ilaçla öldürmeyi değil, çöpü ortadan kaldırmayı, çöp birikmesini önlemeyi öneriyor. Detoks felsefesine göre, hastalıkları iyi etmenin gerçek yolu, vücudu toksinlerden arındırmak ve bünyenin direncini azaltan, kanı ve dokuları kirleterek mikropları çeken, onları besleyen ortamı ve esas sebebi yok etmektir. Masajlar, egzersizler, spalar, yiyecekler, kokular ve sakinleştirici ortamlarla netice almaya bakılıyor. Detoks, bünyede toksin birikmesini iki temel sebebe dayandırıyor: i) Doğal seviyenin çok üstünde toksinlere maruz kalınması, ii) Sağlıksız alışkanlıklar, aşırı yorgunluk ve pespaye bir hayat yüzünden sinir sisteminin bozulması, normal atılım sürecinin aksaması. Zehir bünyeye sadece dışarıdan gelmiyor, sindirim ve metabolizmanın yan ürünleri olarak iç toksinler de oluşuyor. Çalışan ve üreten her bünye toksin üretiyor. Normal ve sağlıklı bir bünye kendi ürettiği toksik atıkları, üretildikleri hızla dışarıya atarak kendini doğal yoldan arındırabiliyor. Ama dışarıdan alınan veya bünyenin ürettiği zehirler birikince kanımız bozuluyor ve bu da hastalıkların ilk ve tek sebebi oluyor. Tek çare, kandaki zehirlerden kurtulmak olarak görülüyor. Pastör'ün "mikroplar hasta eder anlayışı" artık geçerli değil. Mikrop her yerde var. Mikrop kapıp kapmamak, mikrop kaptığı halde hasta olup olmamak tamamen bünyenin direnciyle yakından alakalı hususlar. Dr. Charles Mayo'nun deyişiyle, "Mikroplar dışarıda; asıl korkmamız gereken, azalan iç direncimizdir." Kanser ve mikroplarla mücadele antibiyotiklerle, ilaçlarla, bünyeyi zehirleyerek, radyasyonla yakarak, ameliyatla keserek yapılıyor. Asıl ve köklü çare, vücutta toksinlerin birikmesine engel olmak ve tabii olarak atılmasını hızlandırmak için detoks yapmak. Sattığından çok almak, ürettiğinden çok tüketmek, satabildiğinden fazlasını üretmek, hepsi gelir-gider ve üretim-tüketim dengesini bozuyor ve toplumda bir ekonomik zehir birikimi yapıyor. Şoklara, krizlere, iç ve dış kaynaklı sıkıntılarımıza bir de detoks gözlüğüyle bakalım. Terör, adaletsizlik, hortumlama, kargaşa, belirsizlik, korku, endişe, stres, gerilim... Bunların hepsi bedeni çürüten, hasta eden mikroplar değil mi? Hepimizin acilen hem bedensel hem de "toplumsal detoks"a ihtiyacımız var. Okullar kapandı. Herkese iyi tatiller. > (Pazarola, pazartesi günleri yayınlanır.)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.