Vitrinler şenleniyor. Pazarlama (bazılarınca) çarpıcı bir vitrin ve etkili bir sunumdan ibaret görülüyor. Parlatıp cilalayıp satıyorlar. İçinden çok vitrine özen gösteriyorlar. Vitrinler, satışa sunulan malların teşhir edildiği, mağazaların caddeye bakan penceresi. Mağazaların içinin aynası. Vitrin, bir teşhir, bir gösteri ve bir gösteriş yeri. Vitrin kültürü, güzelliklerin öne çıkarıldığı, çirkinliklerin arkaya atıldığı bir sunum kültürü. Vitrin düzmek ve vitrin düzenlemek etkili bir teşhir ve eldekileri daha çarpıcı göstermek için şart görülüyor. Ancak, mağazanın vitrini, dekorasyonu ve satışa çıkardıklarıyla uyumluysa mağaza iş yapıyor. Değilse, giren almıyor, alan bir daha gelmiyor. Vitrin mağazada olanı yoldan gelip geçenlere, yüzen gezen müşterilere gösteriyor. Vitrin, dikkat çekip, göz dolduruyor. Etkili bir vitrin bir bakışta insanda belli bir duygu, belli bir düşünce çağrıştırıyor; belli bir mesaj iletip, belli bir hikâye anlatıyor. Belli bir konuya odaklanıyor, ne dediği ve ne olduğu hemen anlaşılıyor. "Vitrin mankenleri"nin çoğu cansız oluyor. Kalıp gibi duruyor, sadece payanda oluyorlar. Vitrinler hep aynı kalmıyor belli aralıklarla yenileniyor. Şehirlerin de, insanların da, evlerin de, partilerin de, ülkelerin de, kültürlerin de, firmaların da vitrini oluyor. Vitrinler bazen olanı teşhire, bazen de olmayanı örtmeye yardımcı oluyor. Arkasının "kiraz bahçesi" çıkmaması için, vitrin düzenleme uzmanlık istiyor. Göz alıcı unsurlar kadar, kulağa, buruna ve değişik duygulara hitabeden unsurlardan da yararlanmayı bilmek gerekiyor. Eskiden vitrin mi vardı? Eskiden ne halkın ne de esnafın bir vitrin kültürü vardı. İçinde ne varsa dışında da o vardı. İçi dışı birdi. Esnaf dükkânının önündeki kaldırımı teşhir için kullanır, ayrıca camla camekanla uğraşmazdı. Vitrinlerle modern zamanlarda tanıştı. Vitrinin kendisi gibi adı da dışarıdan, başka dil ve kültürlerden gelmişti. Vitrin için Türkçede raf manasına da gelen "Sergen" ve "Görümlük" kelimeleri önerilmişti. Lakin vitrin vitrinlikten çıkıp, bir türlü Türkçeleşememişti. İngilizcede "vitrine", cam manasındaki Latince "vitrum" ve cam pano manasındaki Fransızca "vitre" den geliyordu. Eski Fransızcada "çoklu ışıklı pencere" manası da vardı. Vitray da oraya dayanıyordu. Vitrin, bir eşya, bir mobilya olarak, mağazada, müzede veya evde hassas ve değerli eşyaları korumak ve teşhir için içine konan cam dolap veya muhafaza olarak biliniyor. Çok eskiden halkın evinde vitrin yoktu. Saklanacaklar sandıklara kapatılır, kullanılacaklar ortalıkta dururdu. Yiyeceklerin ve eşyanın en değerlisi süs olsun diye kenarda tutulmaz, misafire ikram edilirdi. Şimdilerde evlerin bazı köşeleri vitrin gibi içine hiç girilmiyor; bazı eşyalar süs gibi vitrinlerden hiç çıkmıyor. Hayatımız, işlerimiz vitrinsiz yürümüyor. Vitrine gösterdiğimiz özeni, arka tarafa göstermiyoruz. Gözlemlerim, vitrinin asırlar süren lüksünün geçmekte olduğuna işaret ediyor. Modern ötesi zamanlara yol aldıkça, vitrinlerin soğuk, resmî ve aldatıcı havası zamanla kayboluyor, alışverişler, eskiden olduğu gibi samimî, şeffaf, sıcak ve müşterilerle birlikte yaşanan keyifli "deneyimler"e dönüşüyor. Vitrinsiz günlere sağlıkla ulaşmak ümidiyle... > (Pazarola, pazartesi günleri yayınlanır.)