Bahar aylarında gönül yayları gevşermiş. Ama lise son sınıf öğrencileri başka sebeple dersleri asacaklar. Üniversite imtihanı için, kursları liselerine tercih edecekler. Üniversiteye kilitlenmiş bir lise hayatının ardından girdikleri üniversitelerde gençler gözlerini "hele bir mezun olalım" hedefine dikiyorlar. Her fırsatta gençlere "okul bitince ne olacak?" diye sorarım. Fakülteyi bitirir bitirmez yüksek lisans kapısını çalanlara "dört yıl okudun ne oldu? İki yıl daha okuyunca ne değişecek?" derim. "Albeni" reklamında olduğu gibi, hepsinde bahane çook. Geçen hafta MBA programında bitirme tezi yapmaya uğraşan bir öğrencime de benzer soruları yönelttim. İki senedir MBA ve yabancı dil kursları ile vakit geçiriyormuş. Biraz iş aramış, bulamamış. Askerlik ve okul engelmiş. Yurt dışına gidip yabancı dilimi ilerletsem deyince, dayanamadım, konuştum: "İlk fırsatta, ötesine berisine bakmadan, hemen bir işe başla. Kimse sadece diplomaya bakmıyor. Ne yaptığına, neyi başardığına, neyin altına imza attığına bakıyor. Alacağı elemanın kendisine ne kazandırabileceğinin hesabını yapıyor. Bir ümit ışığı görürse, hemen işe alıyor." Hele bir de şah olmadan şahbaz olanlar var. Beş günlük bir tecrübesi bile yokken "beşyıldızlı" işletmelere başvuruyorlar. Gençler, "iş pişsin ağzıma düşsün" diye bekliyorlar. Ama, boşuna. Kendisini kurtaramayanı kimse kurtarmıyor. Arada istisnaları da çıkmıyor değil. Nadir de olsa, çok özel ve yeteneklerini ispatlamış gençlerle de karşılaşıyoruz. Sürekli düşünen, her gün onlarca ciddî proje tasarlayan ve bunlardan imkan bulduklarını bir şekilde hayata geçiren gençlerle iftihar ediyoruz. İşsizliğe rağmen, kendisi ve çevresi için bir şeyler üretmiş, bir başarıya imza atmış gençler hemen kapışılıyor. Geçen hafta haberlerde Reklam Giy Projesi dikkatimi çekti. Girişimciliği kitap sayfalarından hayatlarına taşımayı başaran bir avuç genç, hem kendilerine, hem de diğer gençlere yepyeni ufuklar açmış. Projeye katılan öğrenciler, üzerinde reklam taşıyan tişörtlerle kampüslerde dolaşıyorlar, derslere giriyorlar ve karşılığında yirmi milyon lira yevmiye kazanıyorlarmış. Okudukları okula bakılırsa, bu para arabalarının park parasına bile yetmez. Geçen Kasım ayında başlayan projede gençler, şu sıralar, on üniversitede beşyüz gence Reklam Giy'di#meyi hedeflemişler. Şimdiden çeşitli firma ve markalarla işi bağlamışlar. Aslında ana fikir yurt dışından. Alınlarına reklam logolu çıkartmalarla sokaklarda, ellerinde Nescafe kupalarıyla kantinlerde dolaşan gençleri de duymuştuk. Projeyi 3 kafadar düşünmüş. Bilgisayar bölümünde okuyorlar. "Bir gün, tuvalette oturmuş gazete okuyordum ve bir mankenin üstünde 'Intel inside' yazan bir tişört gördüm. Bu fikri hayata geçirmeye o anda karar verdim" diyor, projenin "kafadarı". Sisteme katılan öğrenciler, reklam baskılı tişörtleri gün içinde 6 saat giyiyorlar. Eve kapanmak yok. Ortalıkta dolaşmak, sosyal faaliyetlere katılmak, derslere girmek şart. Ayrıca, sosyal açıdan güçlü, dikkat çekici tipler tercih ediliyor. Tanıtımlar 15 gün ilâ bir ay sürüyor. Sistemi tanıtmak ve ilgilenenlerin kendilerine ulaşmalarını sağlamak için gençler bir de web sayfası açmışlar. İşin büyüyüp genişlemesinden çok memnunlar. Yapmadan yapılmıyor. Birisi yapabildiğine göre herkes yapabilir. Haydi bakalım, gençleri bir görelim... SA, Sakıp Ağa, kimseden iş beklemedi, herkese iş verdi ve gitti. Rahmet diliyorum.