Yerseniz

A -
A +

Ocak ayı enflasyonu biraz korkuttuysa da, şu sıralar mağazalarda başlayan indirimler gelecek ay için bize ümit veriyor. İndirimin girmediği mağaza, tenzilat aramayan müşteri yok desek yeridir. İndirim çok yaygın bir satış aleti oldu. Mağazaların indirim uygulamalarını düzenleyen ve dönemlerini sınırlayan bir kanun tasarısı Mecliste sırasını bekliyor. Bu kanun çıkar mı bilinmez ama şu anda firmalar istedikleri zaman istedikleri oranda indirim yapabiliyorlar. Bazı müşteriler indirimlerden hem hoşlanıyor hem de şikâyet ediyorlar. 100'e satılan bir malı 70'e aldıkları zaman mutlu; ama daha sonra aynı malın 50'ye indiğini gördükleri zaman mutsuz oluyorlar. O anda kendilerini aldatılmış, kandırılmış hissediyorlar. Bozuluyorlar. Mağazalar için demediklerini bırakmıyorlar. Ne kadar çok kazandıklarından, indirim dönemlerine mahsus kalitesiz mallar yaptıklarından, bir daha o mağazadan alışveriş etmeyeceklerinden, madem indirim yapacaklardı niye haber vermediklerinden dem vuruyorlar. Kimileri de, "kimse sizi zorlamıyor ki, ister indirimden, isterseniz indirilmeden alırsınız, aldıktan sonra da malın kaça satıldığıyla ilgilenmezsiniz, olur biter" diyorlar. "Mallar seçilmeden, çeşitler kırılmadan seçmenin, her aradığını bulabilmenin bir bedeli olduğunu, sona kalanın dona kaldığını" söylüyorlar. İtibar ve güven kaybetmekten korksalar da, firmalar bildim bileli indirim yapıyorlar. Matbuat da mağazalar gibi Son dönemde iyice açığa çıktı ki, medyada ciddî bir "enformasyon kirlenmesi" yaşanıyor. Olaylar çarpıtılıyor, fotoğraflar bile "manipule" ediliyor. Bazı gazeteler bir haber yayınlıyor, ardından hemen bir tekzip yiyorlar. Veya rakipleri yazılanların yalan ve uydurma olduğunu anında açıklayıveriyorlar. Basında yanlış haber yayınlayıp ardından özür dilemek âdeta moda oldu. Anlı-şanlı genel yayın yönetmenleri bile özür diler oldular. Neler yaşanmıyor ki? "Zemzem suyunda kanserojen madde" haberi "tercüme hatası" oluyor. "Ders kitabında abdest hurafesi" haberi gazete tarafından yalanlanıyor, yalanlanan bu habere ödül bile veriliyor. "Liseli gençler ramazanda içki içeni öldürdü" deniyor, işin aslı para yüzünden işlenen bir cinayete çıkıyor. "Testis ve tesettür faciası" haberinin ardından gazetenin genel yayın yönetmeni yanıldığını açıklıyor, bir erdemdir diyerek özür diliyor. Neticede haberin yanlışı da doğrusu da zihinlerdeki yerini alıyor. Fındık tanıtım reklâmında dendiği gibi "yerseniz", mağazalar da, matbuat da yıllardır bu taktiği uyguluyor. Önce bir fiyat (bir haber) çekiyorlar, ardından fiyatı (haberi) geri çekiyorlar. Kendimizi aldanmış ve aldatılmış hissetmek istemiyorsak, hangi safta olduğumuza karar vereceğiz. Safımızı belirleyeceğiz. İndirim öncesi alanlardan isek, malı aldıktan sonra fiyatı kaça inmiş hiç ilgilenmeyeceğiz. İndirimi bekleyenlerden isek, bileceğiz ki, indirimin de indirimi, beterin de beteri vardır. Görünce canımız sıkılmayacak. Belli gazetelerin fanatiği isek gazetedeki bir haberin yanlışı-doğrusu bizi ilgilendirmeyecek. Gazete ne yazıyorsa bize göre doğrusu o olacak. Gerçeği merak edenlerden isek, bileceğiz ki, gerçekler sadece basından öğrenilmeyecek. Malları, markaları, mağazaları ve matbuatı ne kadar yakından tanırsak, "satınalma sonrası huzursuzluğumuz, kandırılmışlık hissimiz" o kadar az olacak. Bizden hatırlatması... > (Pazarola, pazartesi günleri yayınlanır.)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.