Sıcak yaz günlerinde daha sık arıyoruz. Şöyle, buz gibi, köpüklü bir ayrana, hele bir dostumuz ikram etmişse, kolay kolay hayır diyemiyoruz. Şu sıralar sıkça "dönen" 10 Numara Ayraniç reklamları da çok eğlenceli. Hele bir de "Sütaş İnekleri" var ki, neredeyse bir "reklam klasiği" olacaklar. Aynı zamanda bir mizah klasiği bile olabilir. Yoğurdun ilk olarak M.Ö. 217 yılında Orta Asya Türkleri tarafından üretildiği söyleniyor. İlk mayanın çiy denilen bir otun çiçeğinden elde edildiği yaygın kabul gören bir açıklama. Mayalanmayı sağlayan mikroorganizmaya kimileri "Türk basili", kimileri ise "basilus bulgarius" diyor. Gücü gücü yetene. Kim kendi ismini iyi bastırırsa, onun ismi akıllarda kalıyor. İmparatorluk döneminde yoğurt Osmanlı saray mutfağının vazgeçilmez bir parçasıymış. İnek, koyun, keçi ve manda sütüyle oluşan muhteşem lezzetle, batı dünyası yirminci yüzyılın başlarında tanışmış. Yoğurt o kadar bizimdir ki, dünyanın her yerinde, Türkçe'deki "yoğurt" olarak adlandırılır. Sıcak iklimlerde süt zor saklanırken, yoğurt, kolay saklanması ve mikrop öldürücü özellikleriyle öne çıkıyor. İnsan için gerekli besinleri içeren, sağlıklı, temiz ve sindirim sistemi için uygun bir besin olması sayesinde yoğurt, herkese tavsiye ediliyor. Yoğurt, suyuyla birlikte, sabahtan akşama günün her saatinde yenebilen harika bir gıda. Sabahleyin yenen yoğurt, sindirimi kolaylaştırıp, bağırsakların çalışmasına yardım ediyor. Her yaşta ve herkes için uygun olan yoğurt, hastalar ve zayıf bünyeler için sütten daha besleyici ve sindirimi daha kolay bir gıda. Bağırsaklardaki tehlikeli ve zararlı mikropların çoğalmalarına engel olmasıyla yoğurt, tifo, ishal, tüberküloz, karaciğer hastalıklarında âdeta bir ilaç gibi tavsiye ediliyor. Yoğurt, cildi canlandırıyor, rahat uyumaya yardım ediyor. Amerika'da yaklaşık olarak 45-50 yıl önce, Avrupa'da da yirminci yüzyıl başlarından îtibâren tanınmaya ve satılmaya başlanan bu kıymetli besin maddesi, asırlardır Türk ülkelerinde yeniyor. Kutadgu Bilig ve Divan-ı Lügâti't-Türk adlı eserlerde dahi bugünkü anlamda yoğurttan bahsedilir. Yoğurt, 16. yüzyılda, Birinci Fransuva'yı tedâvi amacıyla Türkler tarafından Fransa'ya götürülmüş. O târihte yoğurt Fransa'da daha ziyâde ilâç olarak tanınırmış. Yoğurdun esas yayılması ve geniş çapta Türk sınırlarını aşması 20. yüzyılın başlarına rastlar. Su sıralar reklamlarıyla karşılaştığımız Yoplait, yoğurt pazarındaki yeni oyunculardan biri. Yoplait, 1965 yılında Fransa'da yeni bir kategori olarak başladı. Meyveli yoğurt ve taze sütlü ürünler pazarında dünyanın en güçlü markalarından biri oldu. 48 ülkede satılan ve Fransa yanında, Avustralya, ABD, Meksika başta olmak üzere 16 ülkede tüketicilerin bir numaralı tercihi olduğu iddia ediliyor. Yoplait'in dünya çapındaki cirosu 30 milyar dolara ulaşıyor. Yoplait, Türkiye'de Pınar'la işbirliği yaptı. Yaşar Holding İcra Başkanı Hasan Denizkurdu, "Pınar ve Yoplait işbirliğinin en önemli amaçlarından biri sütü ve sütlü ürünleri sevdirmek olacak. Yoplait'i şimdi Türkiye'de lider yapacağız. İleriye dönük olarak da Yoplait'in bulunmadığı ülkelere ihracata başlayabiliriz" diyor. Yoğurt üzerinden dünya pazarlarında milyar dolarlar mertebesinde ciro yapmayı niye bizim şirketlerimiz beceremedi? Üzerinde düşünmek lazım. Yoğurt bir misal, değerlerimizin farkına varamıyor, sahip çıkamıyoruz. Sokaklarda, "Yoğurtçu geldi yoğuuurtçuuuu!" nidasıyla dolaşıp cumbalardan sarkıtılan kaplara iki kollu terazide tarttıkları tava yoğurdunu satan yoğurtçuları hatırlarım. O devirden, "marka satan uluslararası firmalar" ve "markalar arası dünya çapında işbirliği" dönemine ulaştık. Çok şükür. Pazarlamanın gücünü merak edenlere arz olunur.