Daha önce hiç geçmediğimiz yerlerde gördüklerimiz, aynı yollardan her gün geçenlerin gördüklerinden çok farklı oluyor. Her zamanki güzergâhın dışına çıkıp, dünyaya "sıfır numara" gözlükle bakmak gözden kaçanları görmeye yardımcı oluyor. Geçen hafta ikibin kilometreden fazla yol yaptık ve iyisiyle kötüsüyle yollardaki işaret, pano ve levhaları incelemeye çalıştık. Yol ve trafik işaretleri konusunda Karayolları (TCK) belli bir standardı yakalamış görünüyor. Pırıl pırıl levhaları yardımıyla yolunuzu kolayca buluyorsunuz. Gelgelelim, ana yollar dışına çıkıp, belediyelerin sorumluluk alanlarına girince, işler değişiyor. Oraya buraya asılmış bazı işaret levhaları var ama bunlar pek işe yaramıyor. Yolunuzu bulamayıp, aynı yerde dönüp duruyorsunuz, canınız sıkılıyor. Aradığınızı bulmak için birilerine soruyorsunuz, bu defa da insanımızın yol tarif etmeyi bilmediğini fark ediyorsunuz. Bir yeri üç kişiye sormadan bulamıyorsunuz. Doğru düzgün cadde-sokak levhası bulunmayan bir beldede yer tarif etmek "sağa dön, sonra sola sap"tan öteye gidemiyor. Kendi şehrinden, hatta mahallesinden hiç çıkmamış birinin, her gün önünden geçtiği binalara, sokaklara, levhalara, işaretlere bir yabancının gözüyle bakabilmesi, ayrıntıların farkına varabilmesi elbette kolay olmuyor. Yol levhaları böyle de, her biri birer rehber olması gereken ambalajlar, el kitapları, kullanma kılavuzları farklı mı? Ambalajlara dair sürüsüne sepet kanun, yönetmelik, standart var. Lakin kimse bunları ciddiye alıp dikkatle okumuyor. Okuyanlar da bir şey anlamıyor. Çoğu firma bu işi ciddîye almıyor. Firmanın, müşterisiyle buralarda da konuştuğu, bunlarla mevcut ve muhtemel müşterilerine doğrudan kendini anlatma fırsatı bulduğu unutuluyor. İmajın, markanın, kimliğin, kişiliğin önemini kavramış çoğu yabancı bazı firmalarda levha ve işaretlerde belli bir standart ve kalite var. Belli ki, bu firmalar "kurum kimliği" işini ciddiye almışlar ve bütün dünyada aynı şekilde algılanmak için önemli paralar harcamışlar. Esnafın, küçük işletme sahibinin levha ve panolarla uğraşacak ne zamanı, ne niyeti, ne bilgisi ve ne de bu işlerle bir ilgisi vardır (!) O, başka "büyük işler" peşindedir. Kendinde bir kabiliyet vehmeden her eli fırçalının tabelacılık yaptığı ve bütün tabelacıların "reklâm sektöründe" sayıldıkları bir memlekette, müşteriye yol gösteren, müşteriyi çeken, müşteriye yardımcı levhalarla karşılaşılmaması gayet normal. İşaretler görevini yapamazsa, yollarını gözlediğiniz müşteriler sizi nasıl bulsunlar ki? Belediyeler, mimarlar, planlamacılar şehirlerimizi kimliksiz, kişiliksiz, zevksiz bırakırlarsa, levhacılarımız da bunlardan aşağı kalmaz. Ne grafik, ne içerik, ne bilim, ne sanat ve ne de estetik, yollarda gözümüze batan zevksizlik numunesi levhaların semtine uğramamış. Otel motel, site mite, şehir mehir, lokanta mokanta, hepsi sapır sapır, paldır küldür. Nasıl ki, markasına güç katmayı bilen firmalar, kendilerini değerlendirmeleri için dışarıdan danışmanlar, üçüncü gözler, gizli müşteriler kullanıyorlarsa, her firma, belediye ve yönetici de kendi iş yerinin, markasının, şehrinin, tesisinin, dışarıdan nasıl göründüğünü zaman zaman inceletseler çok iyi ederler. İnsanlar duyduğuna değil gördüğüne itibar eder. Görmek inanmaktır. Şayet dinlemeyi bilir, iyi dinlerseniz, müşterilerin sizi nasıl gördüklerini, sizi nasıl bulduklarını, size nasıl ulaştıklarını, neyinize vurulup size geldiklerini açık yürekle size bir güzel anlatırlar. Ne olduğunuz değil, nasıl göründüğünüz önemlidir. Zevahirinizi bilirseniz kurtarmanız kolay olur.