Sözlükte, genel olarak bilmek ve anlamak; özel olarak ise İslamiyeti bilmek ve anlamak demek olan "Fıkıh İlmi", bir terim olarak "ahkâm-ı şer'ıyye"yi bildiren ilme ad olarak verilmiştir. Bundan önceki bir makalemizde "ahkâm-ı ilâhiyye veya şer'iyye yahut fıkhiyye" denilen dînî hükümlerden genişçe bahsetmiştik. Bu ilim (fıkıh ilmi) tefsîr, hadîs ve kelâm ilimlerinden sonra en şerefli ilimdir. Kıymetli bir fıkıh kitabını okumak, geceleri nâfile namâz kılmaktan dahâ sevâptır. Âlimlerden okumak da, yalnız okumaktan dahâ sevâptır. "Edille-i Şer'ıyye" nedir? İmanla ilgili konuları "Akaid İlmi" bildirdiği gibi, insanların yapmaları ve yapmamaları lâzım olan işleri de fıkıh ilmi bildirir. Fıkıh bilgileri, "Kur'ân-ı Kerîm", "Sünnet/Hadîs-i Şerîfler", "İcmâ-ı Ümmet" ve "Kıyâs"tan alınmakta, çıkarılmaktadır. Bilindiği gibi, fıkhın bu dört kaynağına "Edille-i Şer'ıyye" denir. Eshâb-ı kirâm ve bunlardan sonraki asırda gelen müctehidlere "Selef-i Sâlihîn" ve bunların söz birliğine de "İcmâ-ı Ümmet" adı verilir. Kur'ân-ı kerîm veyâ hadîs-i şerîfler yahut icmâ-ı ümmetten çıkarılan ahkâm-ı şer'ıyyeye , dini hükümlere ise "Kıyâs-ı Fukahâ" denilir. Müctehidler, yukarıdaki dört kaynaktan ahkâm çıkarırlarken dört "Mezheb"e ayrılmışlardır. Genel olarak fıkıh ilminin temellerini atan, kaidelerini sistemli bir şekilde ilk defa ortaya koyan İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe'dir. Hanefî mezhebindeki hükümler, Eshâb-ı Kirâm'ın büyüklerinden, bilhassa Abdullah bin Mes'ûd'dan (radıyallahü anh) alınmıştır. Ya'nî, mezhebin reîsi olan İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe, fıkıh ilmini, Hammâd'dan, Hammâd da, İbrâhîm-i Nehâî'den, bu da Alkame'den, Alkame de, Abdüllah bin Mes'ûd'dan, bu da Resûl-i Ekrem'den (sallallahü aleyhi ve selem) almıştır. Hukuk ilminin temelleri Konuyla ilgilenenlerin bildikleri gibi, hukuk ilminin temellerini müslümanlar atmışlar ve hukûkun sâhasını da çok genişletmişlerdir. Hukuk Metodolojisi, Devletler Hukûku, Amme Hukûku ve Hukuk Sosyolojisi gibi birçok ilmin kurucuları müslümanlar olmuşlardır. İmâm Şâfiî'nin er-Risâle'si, İmâm Muhammed Şeybânî'nin es-Siyeru'l-Kebîr'i ve buna İmâm Serahsî'nin yaptığı şerhi, İmâm Mâverdî'nin ve Kâdı Ebû Ya'lâ'nın el-Ahkâmu's-Sultâniyye'leri ve daha başka zikredebileceğimiz birçok eser, bu sâhada yazılan ilk eserleri teşkil ederler. "Fıkıh İlmi"nde, daha ziyâde husûsî (özel) hukûkun konuları arasında yer alan hükümler düzenlenmektedir. İslâm Kamu Hukûku'nun hilâfet (devlet başkanlığı) ve bunun kamu görevlerinden olan cihâd (İslâmiyeti yaymak), adâleti gerçekleştirmek, zekât, cizye ve haracın tarh ve tahsili, cezâların tenfizi gibi hususlar, siyer ve fıkıh kitaplarında geniş olarak açıklanmıştır. Fıkıh ilminin kısımları "Fıkıh İlmi" çok geniş olup, bundan önceki makalelerimizde de temas ettiğimiz gibi, başlıca dört büyük kısma ayrılmaktadır: 1. İbâdetler: Bunlar Yüce Allah'ın hakları olup, namaz, oruç, zekât, hac ve cihâd olmak üzere beşe ayrılır. Her birinin dalları çoktur. Takdir edileceği üzere, bunlar günümüzdeki hukûkun konuları arasında değildir. [Cihad konusunu, önemine binaen, inşaallah müstakil bir makalede ele almak istiyoruz.] 2. Münâkehât: İslâm âile hukûkunun bütün konularını bildiren bu bölümün evlenme, boşanma, nafaka gibi birçok dalları vardır. 3. Muâmelât: Mâli konuları düzenleyen eşyâ hukûku (aynî haklar) ile, borçlar hukûku ve ticâret hukûkunun konularını içine alır. Alışveriş, kirâ, şirketler, fâiz, mîras vs. gibi birçok bölümleri vardır. Mîrâs hukûku "Ferâiz İlmi" adı altında geniş olarak anlatılmaktadır. Muâmelâtın birçok bölümleri Mecelle'de 1851 madde hâlinde kânun şekline getirilmiştir. 4. Ukûbât: İslâm cezâ hukûkunu ve usûl hukûkunu düzenleyen kısımdır. Kur 'ân-ı kerîm'de beş çeşit cezâ açıkça bildirilmiştir. Bunlar kısas ile birlikte, sirkat (hırsızlık), zinâ, kazf (zinâ iftirasında bulunmak) ve riddet (mürted olmak, müslümanlıktan ayrılmak) suçlarının cezalarıdır. Ukûbât aslında; "Kısas", "Had" ve "Ta'zir" olmak üzere üç ana kısma ayrılır. Kısas, öldürmek ve yaralamak suçlarında uygulanır. Had cezâsı da, beş suçta tatbik olunur. Bunlar; zinâ, şarâp içmek (alkollü içkiyle sarhoş olmak), bir kimsenin (erkek veya kadın) nâmusuna iftirâda bulunmak, hırsızlık ve yol kesiciliktir. Ta'zir, hadden daha hafif cezâ ile cezalandırmak olup bunların suçluya takdiri hâkime âittir. Ta'zir cezâları çok çeşitli olup tenbih, ihtâr, tekdir, dövmek, hapsetmek ve öldürmeye kadar gider. Suça ve şahsa uygun olan ceza verilir. Gayr-i müslim vatandaşlar Fıkhın ibâdât kısmını kısaca öğrenmek her müslümâna farz-ı ayındır. Münâkehât ve mu'âmelât kısımlarını öğrenmek ise farz-ı kifâyedir. Ya'nî, başına gelenlerin öğrenmeleri farz olur. Her müslümânın, fıkhın dört kısmını, dârü'l-harbde de İslamiyete uygun yapması, uşr (öşür) vermesi lâzımdır. Meselâ, kâfir ve mürted kadınların avret yerlerine, başlarına, kollarına, bacaklarına bakmak, dârü'l-harbte de harâmdır. Mu'âmelât ve ukûbât kısımlarını, zimmîlerin de, ya'nî gayr-i müslim vatandaşların da öğrenmeleri lâzımdır. Çünkü zimmînin de mu'âmelâta ve ukûbâta uymasını İslamiyet emr etmektedir. Dârü'l-islâmda bulunan kâfir müste'minin yalnız mu'âmelâta uyması lâzımdır. Bunlarla ilgili çok tafsilat bulunmaktadır; fıkıh kitaplarına bakılması gerekir.