Bin dokuz yüz altmış sekiz kuşağıyım. Ülkenin son yarım asrını aklım ererek yaşadım. Sekiz on seçim, dört beş ihtilal gördüm. Üniversitede, kamu sektöründe, özel sektörde birbirinden farklı beş altı meslek dalında yönetici olarak görev yaptım. Gerek görev dolayısıyla gerekse gezi amacıyla ülkenin gitmediğim bir tek ili kalmadı... Askerliğimin on sekiz ayını Ağrı-Patnos'ta yaptım. Bunun dışında Avustralya hariç diğer bütün kıtaları ve sayısız ülkeyi ziyaret etme imkanı buldum. Yaşım altmış, bu satırları şuurum yerinde olarak, beynimi zonklatan düşünce fırtınaları içinde yazmaktayım. Yanisi, bütün bu hayat akışının bana öğrettiği şu: Hangi ülke gerçek anlamda demokratik, laik bir hukuk düzeni kurabilmişse o ülkenin insanlarının yüzü gülüyor. Devlet Başkanı, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Muhalefet lideri, bürokrat, memur, esnaf, işçi, çiftçi, kim olursa olsun bu ölçüyü yakalamış ülkelerin insanları daha nazik, daha hoşgörülü, daha anlayışlı, daha güleryüzlü oluyorlar... Bu ölçüler aslında bizim hiç de yabancısı olmadığımız kültürel unsunlar. Ama son asırlarda bu özelliklerimizi yitirdiğimiz için Kopenhag Kriterleri suratımıza dayatılan bir ülke olduk. Aslında bu Kopenhag Kriterleri bizim Anadolu'nun en ücra köylerinde bile fiilen uygulana gelmiştir. Binlerce köyü gerek üniversite araştırmaları gerekse ziyaret için, yaşamış biri olarak bunları gönülden söylüyorum. Aksini iddia edene bu köşe açık. Ama ne yazık ki, son yıllarda olur olmaz sebeplerle birbirimizi kırdık, üzdük, şimdilerde de bu şekilde devam ediyoruz. Özellikle Ankara'nın havası gülümsemeyi unutmuş insanlar yüzünden daha bir "putarık" görünüyor. ("Abus çehreli" demedim, "putarık" mahalli bir kelime ama meramımı daha güzel ifade etti...) İnanmıyorsanız Amerikalı bir yönetim uzmanının seminerinde öğrendiğim ölçme metoduyla Türkiye'nin ve özellikle Ankara'nın gülümseme oranını ölçebilirsiniz. Gerek gazetelerde, gerekse televizyonlarda görüntüyü dondurarak Cumhurbaşkanından başlayarak ülkenin geleceğine ilişkin kararlarda etkili olan kişilerin ağız açılarını ölçün bakalım! Doksan dereceye yakınlaştıkça gülümseme oranı iyileşiyor, ikiyüz dereceyi aştıkça somurtma oranı artıyor demek oluyor. Biz altmış sekiz kuşağı yönetenlerde ve yönetilenlerde hep iki yüz dereceyi geçen, yani somurtkan açıları gördük, yeni neslin hep doksan derecelik yani tebessüm eden açıları görmesi ümidiyle efendim!..