Siz kendinizi benim yerime koyun; ortalık terör olayları ile sarsılırken köşenizin var oluş gayesine uygun olarak gündemi bilerek ıskalayın ve yönetimle ilgili güncel bir konuyu ele alın ve okuyucuların sizi takip etmelerini bekleyin. İşte bu kriz yönetiminin en önemli boyutlarından biridir. Kriz anında şirketlerde de krizi iyi yönetmek demek, krizle ilgili tedbirleri alırken, diğer faaliyetleri de aksatmadan yürütebilmek demektir. Bunun zorluğu meydandadır. Çünkü elde olmadan herkes 'krize odaklanır'. Bu ise şirketin hızını ani olarak düşürür. Aynen otoyollarda yolun karşı tarafında olan bir kazada olanı biteni bir an olsun görebilmek için frene basan 'meraklılar'ın diğer yolu da felç etmeleri gibi. Ülkemiz bir krizle karşı karşıya. (Aslında krizsiz uzun bir dönem geçirmemiz de söz konusu değil gibi ya!) Şimdi bize düşen, bu konularla üstümüze vazife olduğu kadar ilgilenmektir. Haberleri yeteri kadar takip etmek, şahsen etkili olabileceğimiz faaliyetlerde rol almak, mesela tüketim kararlarımızı; marka seçimlerimizi gözden geçirmek, protesto faaliyetlerine gerçek ve sanal ortamlarda katılmak ve benzeri... Bütün bunları yaparken krizi yönetmekle birinci derece sorumlu olanların harekât alanını daraltacak eylemlerden uzak durmak. Çünkü kriz yönetiminde en önemli husus 'paniğe kapılmamaktır!' Panik, yöneticilerin karar kalitelerini düşürücü etki yapar. Kriz zamanlarında ise daha yüksek kalitede kararlara ihtiyaç vardır. Bu yüzden 'yönetilenlerin' kriz anında yapacakları en kötü davranış 'Yöneticileri' daha fazla paniğe sürüklemektir. 'Herkesin, her şeyden, her an, haberdar olduğu', 'tiraj' ve 'reyting' uğruna olayların biraz fazlaca abartıldığı günümüzde kişisel, toplumsal ve kurumsal 'asabına hâkim olanlar' daha başarılı oluyorlar. Kriz yönetimi de baştan sona 'asabına hâkim olmak'la ilgili bir faaliyettir. Abartmayalım, sakin olalım, Üstad Yılmaz Öztuna'nın köşesine ara sıra göz atalım!