"Yönetim bilgisi bizim memlekette çok kimsenin umurunda değil" desem çok mu abartmış olurum. Ama gerçekten öyle örneklerle karşılaşıyor ki insan, şaşırıp kalıyor. Müşterinin her bakımdan önemli bir aktör hâline geldiğinde herkes hemfikir. Bununla ilgili kitaplar, makaleler, seminerler, zirveler gırla. Ama gelin görün ki bazen koca koca şirketlerde müşterinin sesine kulak vermek için bırakın gayret göstermeyi, bu sese tahammül yok. Bu Türkiye'de hâlâ müşteriye tam anlamıyla "odaklanılmadığını" gösteriyor. Çünkü memlekette müşterinin önüne ne konulursa satıldığı günlerin etkisi sürmekte. Geçen gün her şey satan germanofil alışveriş merkezlerinden birine gittik hanımla. Aradığımız spor malzemesi ikinci katta bulunuyor. Üst kata çıkıp biraz dolaşınca ikimiz de boğulur gibi olduk. Havalandırma ya çalışmıyor ya da yetersiz. Üstelik çoğunluğu plastik malzemelerden olduğu için içeride yoğun bir uçucu madde kokusu var. Gayriihtiyari reyonda görevli olan gençlerden birine; "Abicim bir telefon ediverin de havalandırmayı biraz daha güçlü çalıştırsınlar mümkünse, millet boğuluyor!" deyiverdim. Cevap: "Amca girişte müdürün odası var bir zahmet kendiniz söyleyin!" "Kardeşim müşteriden gelen mesajı iletmek sizin göreviniz olmalı" dediğimde de cevabın devamı: "Amca o dakika kapının önüne koyarlar adamı!.." Emin olun şaşırdım kaldım! Halbuki adım gibi eminim o şirkette yöneticiler CRM gibi yakışıklı kısaltmalarla sunulan ve müşteri ilişkilerini, dikey, yatay iletişim kanallarını anlatan bir sürü kitap okumuşlar, seminerler dinlemişlerdir. Ama "Sadece ilim yetmez ilmiyle âmil olmak da gerekir!" diye boşuna dememişler... Eh biz de çok gerekmedikçe gitmeyiz o mağazaya olur biter; değil mi efendim...