Yıllardır en çok üzerinde durduğum konulardan biri de memlekette "sosyoloji bilimi"ne yeterince önem verilmemesidir. Bu durum birçok problemin etkin bir şekilde tartışılmasını imkânsız kılıyor. Gerek toplum, gerekse örgüt ve şirketler bazında yönetim problemlerinin kördüğüm olmasının sebebi; insan ve onun oluşturduğu her türden organizasyonun özelliklerinin ve davranış biçimlerinin bilimsel temelde ele alınamayışıdır. Bendeniz sosyolog değilim, ama yıllardır kafa yormaya çalıştığım "yönetim" konusunda bu bilim dalına olan ihtiyacı derinden hissetmişimdir. "İnsan" denildiğinde sayısı belirsiz galaksilerden oluşan muazzam kâinat içinde "yok" mesabesinde bir varlıktan bahsettiğimizi biliyoruz. Ama aynı insanın problemlerinin bazen bu kâinatın dışına taşacak kadar büyüdüğünü de yaşıyoruz. İnsanın maddi varlığının yanında bir başka âleme yönelen özelliklerini -ruhunu, duygularını- hissediyor ama bütün bu gözlemlerin ışığında o'nun tam bir tarifini yapmakta da o'nu "anlamak"ta zorlanıyoruz. İnsanın oluşturduğu toplulukların davranışlarını anlamakta ise belki insanı anlamaktan daha çok zorlanıyoruz. Bütün bu bilgilerden mahrum olarak insanı, şirketi, milleti yönetmeye talip oluyor çoğu zaman da başarısız oluyoruz. Bu konuda doğru "kabul"ler üzerine politika ve uygulamalar geliştiren yöneticilerin başarılı olduklarını görüyoruz. Bir misalle bağlayayım. Rahmetli Turgut Özal siyasete soyunduğunda insanın üç önemli özellik ve ihtiyacından yola çıkmıştı. "Hür düşünce, hür inanış, hür teşebbüs..." Bu üç temel üzerine geliştirdiği stratejilerle ülke insanının önünü açmıştı. Bu üç ihtiyacı karşılanmayan insanın ve onun kurduğu organizasyonların başarılı olması mümkün değildir. Bir an arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın, kendinizi dinleyin bu üç ihtiyacın bütün benliğinizi sardığını hissedeceksiniz. Bilmem sosyoloji ve psikoloji derken ne kastettiğimi anlatabildim mi?..