Emin olun yoruldum ben!.. Sizleri bilmem ama ben şu son yıllarda meydana gelen çok hızlı değişimden hem yıldım hem de yoruldum... Beynin sınırlarını zorlarcasına her gün yenilik peşinde koşmak zorunda olan kişilere, şirketlere ve onların yöneticilerine de gerçekten acıyorum. Ne dayanılmaz bir hız, ne dayanılmaz bir enerji ihtiyacı. Peki ama, bütün dünyada 'slow-city' (yavaş şehir) anlayışını çok kısa sürede gerçekleştirme imkânımız olmadığına göre ne yapacağız? Hadi bizler gibi bir bakıma 'ununu elemiş eleğini asmış'ların bunun çaresini köşemize çekilmekle bulduğumuzu kabul edelim. Şu anda fırtına gibi esen rekabet rüzgârlarıyla baş etmek zorunda olan şirket sahipleri, yöneticiler, çalışanlar ne yapacaklar? Onların yıllardır uygulanan propagandalarla 'tüketim canavarları' hâline getirilmiş koskoca bir 'müşteri kitlesi' ile baş etmeleri nasıl mümkün olacak? 'Ben yokum!' deme lüksüne sahip olmayan bu insanlar bu muazzam problemle nasıl baş edecekler? İşte son yıllarda 'yönetim' işini ön plana çıkaran bu olmuştur. İnsanoğlunun sahip olduğu kaynakları tüm insanlığın hayrına olacak tarzda en uygun şekilde kullanmak belki de hiçbir zaman bu kadar önemli olmamıştı. Çünkü eskiden Asya'da olandan Amerika'nın haberi bile olmuyordu. Şimdi dünyanın en ücra köşesinde olan biten anında duyulduğu gibi, anında bütün dünyayı etkileyebiliyor. İşte kaos, belirsizlik, kelebek etkisi ve benzeri kelimelerin uçuştuğu 'Kuantum anlayış' sonunda yönetimde de etkili olmaya başladı. Bu ekolün öncülerinden 'Aklı Yeniden Kurmak' isimli kitabıyla yepyeni bir şirket yönetim modelini ortaya atan Dana Zohar kitabının en sonunda giderek karmaşıklaşan ve belirsizleşen iş hayatında başarı için özetle şöyle diyor: 'Bu azgın rekabetle ancak; arkadaşlarını insancıl hedeflere kilitleyebilen, gönlü insan sevgisiyle dolu, yüksek ideallere sahip hizmetkâr liderler baş edebilirler...' Bu tarif size bir şey ifade ediyor mu? 'Evet'se ne mutlu size!